Küçük Prens’in tilkisini bilir misiniz? Ben kendisiyle çok küçükken; bir kasette tanışmıştım. Küçük Prens’e evcilleştirilmekten bahsediyor, her gün aynı saatte yanına gitmesini salık veriyordu. Ona alışması için. Onun tarafından evcilleştirilmek için…
Daha o zamanlar tüylerim ürpermişti. Çocukken dahi korkmuştum evcilleştirilmekten. Zihnimde öyle yer etmiş ki, büyük bir farkındalık oluştu zihnimde sevgiyle ilgili. Daha doğrusu çoğu insanın sevgi zannettiği, oysa karşısındakini evcilleştirmeye çalışmaktan ibaret olan o şablonu görmeye başladım.
Bir hayvanı neden evcilleştirirsiniz? Kendi ihtiyaçlarınızı karşılamak için. Bir insanı sevdiğinizde ne olur? Onun ihtiyaçlarını önemsersiniz. Aslında bu kadar basittir bu ayrım.
Yazıyı uzatmak, örnekler vermek çok mümkün; ama bu yazıyı işlevsel sebeplerle yazdığımdan uzatmaya gerek duymuyorum.
Vazgeçmekten bahsetmek istiyorum. Vazgeçmek nedir? Artık sevmemek midir? Neden olmasın ki… Bence vazgeçmek, sadece insanın kendi sınırlarını belirlemesidir. Vazgeçmek uzaklaşmaktır, reddetmek, sevgiyi yadsımak değil. Vazgeçmek bazen gerçekten vazgeçmektir. Kızmadan ya da nefret etmeden; sadece kendi ihtiyacının karşılanmayacağını gördüğün bir yerde kalmamak istemektir ve en doğal şeydir.
Sevmek başkasının ihtiyacını düşünmektir. Bununla birlikte insan kendi ihtiyaçlarını düşünmeye devam edebilecek kadar varlığını sağlıklı bir şekilde sürdürebilirse, yani kendisini tam olarak sevebilirse diğer şeyleri sevmeye devam edebilir.
Bir yerlerde; haksız olduğumuzdan ziyade, karşımızdakine kendi egomuzdan çok değer verdiğimiz için özür dilediğimizi okumuştum. Sevdiğimiz kişinin ihtiyaçları ve kendi ihtiyaçlarımız arasındaki karşılaştırma meselesinin de öyle olmamasını çok istesem de; korkarım aynı şey sevgi için de geçerli.
İşte bazen vazgeçmek, kendi ihtiyaçlarını, olması gerektiği kadar önemsemeye karar vermenin bir göstergesidir.
Evcilleştirilmediğimiz türden sevgiyi bulana kadar vazgeçebilmek temennisiyle.