Terliyordu. Neden? Hasta mıydı? Hava sıcak değildi. Bir şey mi tedirgin etmişti onu? Yüzü sakindi. Neden terlemekteydi?
Tanımıyordum ki, sebebini soramazdım. Acaba yardımıma ihtiyacı olup olmadığını sorsa mıydım?
Belki koşmuştu da ondan terlemişti. Belki bu kadar basitti. Bünyesi böyleydi belki de.
Bir otobüste karşımda oturan bir adamdı alt tarafı. Yine de…
Şişman falan da değildi ki. Yaşlı da değildi.
Çıldıracaktım! Bu insan neden terliyordu!
Ya kalp krizi geçirirse karşımda!
İşte bak… şimdi de ben terlemeye başlamıştım.
Kalbim de hızlanmaya başlamıştı.
Otobüsten insem aklımda kalacaktı. Mutlaka sormalıydım neden terlediğini.
“Beyefendi… İyi misiniz?”
“Ne?”
“Terliyorsunuz da?”
“Sana ne kardeşim…”
“Affedersiniz…”
Bak, ağzımın payını zorla almıştım işte. Bana neydi gerçekten, doğru söylüyordu.
“Kusura bakmayın beyefendi, çok tuvaletim geldi de… Kafayı yiyeceğim yahu!”
“Asıl siz kusura bakmayın, ne yapayım ki ben de böyle…”
Evet… Ben de böyle… adeta endişelenecek bir şeyler aramak için seferber olmuş tuhaf bir mahlûktum.
Şoför korna çalıyor…
Görmedim de… Ne oldu ki? Yayaya mı çaldı? Yoksa bir kaza mı olacaktı?
…
Evet… Fakirhaneye varabilmiştim sonunda….
Beni bekleyen sevgili cesedimin yanına.
Bugün de kapım çalınmamıştı. Oysa ceset orada durmaktaydı.
Durmakta mıydı? Hayır bu defa yapmayacaktım. O dolabı açmayacaktım. Onun yüzüne tekrar bakmayacaktım.
Of… Bu koku bile yakalanmam için yeterdi.
Peki hâlâ neden buradaydım?
Neden yakalanmamıştım?