Elindeki çapayı kaldırıp tüm vücuduyla toprağa indirdi. Çapanın sapı uzundu. Metale çarpan küçük taşların ve yarılan toprağın sesini işitti. Bir daha… Bir daha…
Gövdesinin devinimiyle kendi kendisini hipnotize edene kadar çapaladı. Vücudundan damlayan tuzlu terinin farkında değildi.
Derken topraktan bir kök fırladı. Tam önünde üzerindeki ince gövdeyi uzatmaya başlayınca ister istemez dikkatini çekmişti.
Gövde uzadı, kalınlaştı… Bunu yaparken kökün toprağa ihtiyacı yok gibiydi. Peki ne yapacaktı? Öylece yürüyecek değildi ya…
Öyle yaptı, köklerini hareketlendirerek; yani yürüyerek oradan uzaklaştı. Bir yandan da büyüyerek…
Toprağa eskisi kadar ihtiyacı olmayan, ne idüğü belirsiz bir bitki…
Gözlerini ovuşturup çapalamaya devam etti.