Kalabalık bir caddeyle hep tenha kalan çıkmaz bir sokağın kesişiminde açardı tezgahını. Kırk yıldır haddi hesabı olmayan değişiklikler olmasına rağmen hiç değişmemişti o çıkmaz sokak. O da kırk yıldır bir gün bile orayı boş bırakmamıştı. Hiçbir zabıta da ona ilişmemişti kırk yıl boyunca. O çıkmaz sokağa hep kazara girerdi insanlar. Onu gördüklerinde yanlış yola saptıklarına şükrederlerdi. Onun sattığı şeyi hiç kimse satmazdı çünkü. Deliksiz bir boru satardı. Ahşap bir boru. Hiçbir müzik aletine benzemezdi bu boru. İki ucunda da iki ayrı metal vardı. Bir ucunda altın, diğerinde gümüş…Mutlu olduğunuzda altın uca, hüzünlendiğinizde de gümüş uca üflediğinizde size ait olan şarkıyı …
Yazar: Eylem Yurtsever
10.11.2017
Arabasını park ettikten sonra derin bir nefes alabildi. Yorulmuştu. Suyunu çıkartmıştı patronu. Nefret ediyordu! İşinden, iş arkadaşlarından, ev-iş arası gittiği yoldan… Her şeyden nefret ediyordu. Tek sevdiği şey, hayatını yaşanabilir kılan tek şey dokuduğu halılardı. Küçük bir tezgahta dokurdu onları. Çeşit çeşit iplikten, çeşit çeşit resimler dokurdu. Üç boyutlu olurdu desenler. Çıkarıp almak isterdi halılara bakan herkes. Gerçi pek kimseye göstermezdi onları. Satmamıştı da hiçbirini. Sadece birisini birisine hediye etmişti. Aşık olduğu insana. Oysa o, eline alıp sıradan bir gülüşle kabul ettikten başka hiçbir tepki vermemişti. Gerçi ne beklediğini de bilmiyordu ya…O halıya tüm düşlerini döktüğünü nereden bilecekti ki? O …
09.11.2017
Kucağında bir silah tutuyordu ama kimse tuttuğu şeyin silah olduğunu anlayamazdı. Kendi imal etmişti bu silahı. Bir tür savunma silahı olmasına rağmen etkinleştirilmek zorunda kalındığında içinde bulunduğu evren için çok tehlikeli hâle geliyordu. Silahın savunma amaçlı olması emniyet kilidinin akıllı olarak tasarlanmış olduğundandı. Bir tehlikede olmadığı an hiçbir güç çalıştıramazdı onu. Yanıltmak da mümkün değildi. Her şey yanıltılırdı gerçi ama bu silahı yanıltmak için çok şey feda etmek gerekiyordu. Silah bir yaratıktı. İlk bakışta bir sincap yavrusuna benzeyen, kırılgan görünüşlü olmasına rağmen epey dayanıklı, hatta etkinleştirilmediği sürece ölümsüz bir yaratık…Yumuşak huyluydu. Evcil hayvan olarak rahatlıkla beslenebilirdi. Duyarlı, anlayışlı ve zekiydi. …
08.11.2017
Göğe, daima göğe bakarken bir şeye çarpıp düşmemek bir mucize gibiydi onun için. Gözlerini çok hızlı hareket ettiriyor olmalıydı. Kendisinin dahi fark etmeyeceği kadar hızlı… Çünkü daima göğe bakardı o. Hatırladığı her şey gökte olup bitmişti. İnsanların yüzlerini bilmezdi. Bir çimenin nasıl olduğunu anımsamıyordu bile. Göğe, daima göğe bakardı çünkü. Kaplumbağanın, yılanın, kertenkelenin, solucanın… nasıl hayvanlar olduklarını merak dahi etmemişti. Yerdeki şeyler umurunda bile değildi. Bir yere çarpmamak ve düşmemek, akıcı bir şekilde yürümek dışında pek bir önemi yoktu onun nazarında yürüdüğü zeminin. Ama her kuşu bilirdi. Bir ebabil kuşunu bile kaç kere havada görmüşlüğü, takip etmişliği vardı. Ebabil kuşları …
07.11.2017
Evinden çıkmak dahi istemiyordu ama mecburdu. Karnını doyurmak zorundaydı. Dış kapıyı üç kere kilitledikten sonra bezmiş adımlarla kendisini sokağa sürükledi. Bir yandan da saldırıya uğrarsa karşı koyacak gücü olup olmadığını sorguluyordu. Keşke daha erken, henüz gücü kuvveti yerindeyken çıkmaya cesaret edebilseydi. Sağ ayağının ucunu ağır kapıdan çıkarır çıkarmaz bir kadın çığlığı çalınmıştı kulaklarına. Yine yol ortasında tecavüz ediliyordu kadının birine. Gözlerini bile kaçırmadı; çünkü kaçırdığı yerde daha kötüsünü görme ihtimali çok fazlaydı. İşte, bir çocuk kendisinden küçük bir çocuğu yere yatırmış, hem küçük çocuğun olması muhtemel olan bir ekmeği yiyor hem de çocuğun üzerinde tepiniyordu. Birazdan da ona tecavüz ederdi …
06.11.2017
Güneşin ilk ışıkları görünmeden kalkardı. Şehir merkezinin tam ortasında, en civcivli yerinde bir gökdelenin en üst katında özel, küçük bir bahçe keşfetmişti. ne gökdelende ikamet ediyordu ne de bir tanıdığı gökdelende yaşıyordu. Bir iş görüşmesinde görmüştü bahçeyi. Ne yapıp ne etmiş, bir anahtar kartını aşırıp oraya girmek için insanlara bir sürü bahane hazırlamıştı yedeğinde. Gerçi kimse sabah erkenden onun orada ne işi olduğunu merak edecek durumda olmazdı. Herkes işine yetişme telaşında oluyordu nihayetinde. Bahçenin kime ait olduğunu hâlâ bilmiyordu. Bilse ne olacaktı ki? Hâlâ işsizdi. Hiçbir saygınlığı, karizması yoktu. Bir haftaya kadar kira vermezse evsiz de kalacaktı. Zaten tek başına …
05.11.2017
Atının sırtındaydı… En mutlu olduğu yerde. Kendisini tam hissettiği tek yerde… Atıyla arasında bir eyere dahi gerek duymuyordu. Bilakis, eyerin varlığı ikisini de rahatsız ediyordu. Keza dizginleri yoktu atının. Aralarındaki aidiyet ilişkisi sıra dışıydı. Birbirlerine aittiler. At onun atı olduğu gibi, insan da atın insanıydı. Kimseyle iletişim kurmasını sevmeyen birisi değildi. İnsanlarla yeterince iletişim kurmuyordu sadece. Etrafındakileri severdi. Onlar tarafından da sevilirdi ama hepsi o kadardı işte. civar köyler ve kasaba arasında atlı kütüphane olarak çalışırdı. Aslında öğretmendi ama mesleğini yapmayı tercih etmemişti. Bir okulda saatlerce durmak ona göre değildi. Mesleğini yapmasa da herkes ona “Hoca” diye hitap ederdi. İnsanlar …
04.11.2017
Saydam bir odanın en ucundaki opak bir panoyla ayrılmıştı bölmesi ve önünde devasa bir kumanda masası durmaktaydı. Hatta bu masadaki düğme ve göstergelere erişebilmek için masayı yönlendiren ayrı bir kumandası bile vardı. Bu kumanda masası, şeffaf odada yer alan envai çeşit robotu kumanda etmek için tasarlanmıştı. Bu robotlarsa, bir robotun asla yapamayacağına rahatlıkla kalıbınızı basabileceğiniz bir şeyi yapmaktaydılar. Tiyatro…En çok rağbet edilen bu tiyatroyu tasarlamış olması hayatını kurtarmıştı. Beş para etmez bir programcıyken kendisini internet ortamında eğitmiş, belli beceriler kazandıktan sonra kendisine ait bir atölye satın almış ve her zaman hayal ettiği şeyi yapmıştı. Robot tasarlamak…Sadece robot tasarlamakla kalmayacaktı o. …
03.11.2017
Kedinin biri kucağına atladığında sessiz bir parkın bankında kitap okumaktaydı. Bu kitap, şu karakterin başına gelecekleri, yazılan sayfaları seçip okuyarak belirleyeceğiniz kitaplardandı. Son yıllarda bu kitaplardan birkaç tane yazılmıştı ama o bu kitabı isimsiz olarak bir antikacıda bulmuştu. Deri bir kapta olmasına rağmen eski bir kitap değildi. Kuzu derisinden yapılmıştı ve en fazla birkaç yıllıktı. Sayfaları da deridendi ama ona göre bu kitaba gizem katmak için yapılmış olmalıydı. Böyle düşünmesine rağmen o kitabı rafına geri bırakacak kadar kayıtsız kalamamıştı. Merakı küçümsemesine rağmen iflah olmaz bir meraka sahip olması da hayatındaki en büyük çelişkiydi zaten. İşte, gördüğünüzde dünyanın en sevimli kedisi …
02.11.2017
Elinde bir yürüyüş değneği, dağın yamacından zirveye doğru ilerlemekteydi. Sırtında eski bir heybeden gayrı bir şeyi yoktu. Zirveye de bir arkadaşının bir isteğini yerine getirmek için çıkıyordu. İşaretli bir yeri kazarak bakır bir küpü çıkarmak için…Bu tür şeyler de hep bakır olurdu nedense. Küpün içinde ne olduğunu bilmiyordu. Ne yalan söylemeli, çok merak ediyordu. Arkadaşı da açmamasını falan söylememişti ama zaten açmayacağına kendince emin olduğu için gerek duymamıştı muhtemelen. İşaret de oldukça belirli bir şeydi bereket. Üç-dört metrelik granit bir sütun…Zirveye vardığında heybeden kazma-kürek çıkarıp başladı kazmaya. Kazdı, kazdı, kazdı… Bir türlü o çarpma sesini duyamamıştı. Yorulmaya başlamıştı. Hava çok …