24.11.2023

“Ne istediğini, istediğin şeye ne kadar ihtiyaç duyduğunu hiçbir koşulda belli etmeyeceksin!” Nefret ediyordum! Bu kuraldan nefret ediyordum! Her şeye rağmen yaşamak için uygulamam gerekiyordu onu. Blöf yapamıyordum. Böyle olunca da açlıktan nefesimin kokmadığı bir tek gün olmuyordu. İstediğim hiçbir şeye ulaşamıyordum! Bana göre değildi çok istediğim bir şeyi istemiyormuşum gibi yapmak. İhtiyacım olan bir şeye yokmuş gibi yapacak kadar rol yapma kabiliyetim de yoktu. Yani ne yaparsam yapayım bu kuralı uygulamak konusunda umutsuz vaka olacaktım ömrüm boyunca. O gün, sokakta amaçsız bir şekilde sürtüyorken karşılaştım onunla. Bir baykuştu… Her şeye rağmen, yani baykuş gibi görünse de; görünüşünde, tepeden tırnağa …

Okumaya Devam Et

21.11.2023

“Buna hazır olduğunu düşünüyor musun? Nasıl hazır olabilirsin anlamıyorum. Böyle bir şeyi kabul edecek kadar aptal olabilir misin gerçekten!” “Aptal değilim ben.” “Doğru ya, sen idealistsin! Asıl aptal olan benim değil mi? Seni ve ideallerini anlamıyorum. Artık geberip hazmedildiğinde o cahilin bokları arasından bulurum parçalarını! O köylünün bokunu gömerim mezara! Ziyaret ettiğimde de cesedin yerine bir avuç boku ziyaret eder, ona okurum dualarımı!” “Sen ne diyorsun be! Alay mı ediyorsun benimle?” “Evet… Seninle, saçma sapan ideallerinle… Kargaları bırak, solucanlar bile güler be size! Solucanlar bile…” “Keşke seninle evlenmeseydim.” “Keşke!” “Bir de semirttin kendini, seni afiyetle yesin diye. Ya, ben seni …

Okumaya Devam Et

19.11.2023

Bir bilgisayar oyununda tanrı olabilmek onun için hak edilmiş bir zaferdi. İcat edilmiş tanrıların kaçı gerçekten yaratabiliyordu? Yunan mitolojisinde yaşayan tanrılar dünyayı yaratan titanların oğullarıydı söz gelimi. O da yazılımcıların yarattığı bu dünyanın tanrısıydı sadece. Evreni tasarlamak için izni ve kaprislerini uygulayacak gücü vardı. Tek farkla, o tanrıların yaptığı gibi, titan babalarını öldürmek yerine yetkilerini, parayla ve bilgiyle satın almıştı. Bir evreni vardı şimdi, istediğince yönetebileceği. *** “Hadi baba, sinemaya gidelim.” “Bu adam kötü mü baba? Hangisi iyi?” “Şu. Adamları biçen iyi. Beyaz zırh giyiyor ya.” “Ama o adam öldürüyor, şu da ölmek üzere, yazık!” “O kötü, bak miğferi bile …

Okumaya Devam Et

17.11.2023

Zihnimdeki ilk bilinç kıvılcımı acıyla çaktı. Keşke öylece sönüverseydi. Ama acı ateşi harlatmıştı. Tıpkı yanmaya devam eden bir maytap gibi kıvılcımlar ardı arkasına çakmaya devam etti. Ses güzel değildi, bir maytabın yanması gibi heyecan vermiyordu. Bilakis, korkutuyordu beni. Daha fazla acı çekeceğim anlamına geliyordu çakan her kıvılcım. Bir maytap yanarak biterdi, şanslıydı. Oysa benim bilincimde çakan her kıvılcım onu canlandırıyor, daha fazla acı vadetmekten başka hiçbir anlama gelmiyordu. Çekmeden ölüp kurtulduğumu zannettiğim tüm acıları faiziyle çekiyordum şimdi. Çakan her kıvılcımla hatırlıyordum her şeyi. Isırılarak kopartılmış parmaklarımın acısı, binlerce ayağın altında ezilmiş yüzümün kırıntılaşmış kemiklerinin etimi parçalayıp birbirinden ayrılmayan bir tür …

Okumaya Devam Et

14.11.2023

Kim derdi ki yaptığımız bu hareketin hayatımızı kurtaracağını? Hem de sadece bizim değil, dünyamızdaki tüm insanların kurtulacağını? Beni gün henüz ışımaya başlamışken dürterek uyandırmış, yüzüme bakmıştı. Bu gözleri, bu minnettar ifadeyi hatırlıyordum. O, kurtardığım ilk mahkûmdu. Taksi şoförü bir kadın. Müşterisini öldürdüğü söyleniyordu. Deliller ikinci dereceydi ama yargıç, idam cezası vermişti ona. Yargıcın kadınlardan nefret eden bir adam olması tesadüf müydü? Bir de kadın bir taksi şoförünün varlığını mahkemede ayan beyan sorgulaması. *** Hiçbir şeyi tam olarak bilemediğimizi söylerken ne kadar da mütevazı görünürüz değil mi? Oysa bunu söyledikten belki on beş dakika sonra, yargıç kürsüsünde mesela birisinin kalemini kı- …

Okumaya Devam Et

12.11.2023

Onlar… Yıldızlara ve aya bakıp dönerek etraflarında ve çevresinde dönerek birbirlerinin, Uluyup ya da haykırıp yıldızlara ve aya ve dönerek onlar gibi boyuna, Nar rengi kanın akmadığı bir oyun oynuyorlardı. *** Cırcır böceklerinin öttüğü bir yaz gecesiydi. Deringece dört ayağı ve gövdesiyle koşuyor, koşuyordu. Peşinde koştuğu bir canlı vardı ama onu yemek niyetiyle koşmuyordu. Tek istediği önüne çıkmaktı. Ondan sonrasına onu yakaladıktan sonra karar verebilirdi… Belki de üzerine çıkar ve biraz tepinirdi. Ya da pençelerinden biriyle tembel tembel tutar ve utkuyla uluyup onu kızdırırdı. Önemli olan o değildi şimdilik. Tek düşündüğü onu tutmaktı. Ve uzun bir sıçrayış… Ve evet! Yakalamıştı …

Okumaya Devam Et

11.11.2023

Adalet için bir tek insanı beklemektense, adaletin tecelli etmesi için tasarlanmış yüz binlerce robottan birini çağırmak… Ne kadar da yol kat etti insan denen yaratık. Oysa zorbalık, gölgesi gibi geldi peşinden. İnsan ne kadar yol gittiyse o da gölge gibi takip etti. Ne olursa olsun, artık yargılamak çok daha kolaylaştı. Herkes eşit şartlarda yargılanıyor. Adaletin gözü gerçekten kör. Yani zengine fakire; yakışıklıya çirkine bakacak gözden yoksun. Duyguları da yok; çünkü karar verip adaleti sağlayanlar robot. Ne olursa olsun, insan faktörü her zaman bir şekilde adaleti aşmayı bildi. Yine de; sistemimiz son derece iyi. Düşünün, bunu sistemin çarklarında ezilmiş birisi olarak …

Okumaya Devam Et

30.04.2023

Bu tavukları o kadar çok yumurtlatmışlardı ki, kemikleri ponza taşı gibi olmuştu artık. Bir darbede kırılmadan toza dönüşür hâle geleceklerdi. İnsan işte, kendisini şu dünya yüzündeki tek düşünebilen canlı olarak kabul ediyordu ve bunu düşünemeyen canlılara eziyet etme hakkına sahip oldukları şeklinde yorumluyorlardı. Düşünen tek varlık ha? Peki ya ben? Nasıl olmuşsa olmuş, on yıllardır yaşamaya devam etmişim. Ve bir sürü yumurta bırakmışım dünyaya. Yani bana benzeyen, benim kadar zeki olabilme potansiyeli taşıyan binlerce ateş böceği… Bir dişi olsam da ışık saçabiliyorum. Ve şimdi de ışığımla yazabiliyorum. Size nasıl yazdığımı düşünüyordunuz ki? Bir sürü alet edindim kendim için. Her mevsim …

Okumaya Devam Et

13.04.2023

Hücremde ayaklarımı uzattım. Daracık, pis ve karanlıktı ama en azından ayaklarımı uzatmak istersem yerim vardı. Pisliğimi boşaltabileceğim dipsiz gibi görünen bir delik olduğu için her fırsatta şükrediyordum. O iğrenç olmakla birlikte hayat kurtarıcı olan delik arkamda kalmıştı. Kokusuna alışmıştım. Ama yemeklere bir türlü alışamıyordum. Gardiyanların öldürdüğü böcek ve farelerle besleniyordum. Her defasında bana pis pis gülerek ortalarda öldürülecek böcek ve sıçan olması için dua etmemi söylüyorlardı. İyi ki zehirlemiyorlardı onları. Haşere öldürmek can sıkıntılarını geçiştirmek için tek spordu ne de olsa. Tek mahkûmları bendim. Bana istediklerini yapabiliyorlardı. Tecavüz edemeyecekleri kadar kirli değildim. Her tecavüz öncesi ve sonrası hortumla yıkıyorlardı. Kurtulmak …

Okumaya Devam Et

05.04.2023

Elimdeki tonlarca çeken silgiyle kara tahtayı silerken; kendimi bir kayayı dağın zirvesine defalarca taşımakla cezalandırılan şu adam gibi hissediyordum. Ayaklarımın üzerinde geriye yaylanınca devrileceğimden korktuğumdan hemen silgiyi tahtaya bırakıp sandalyeme oturdum. Devrilirsem şu canavarlardan biri beni kaldırır mıydı? Hiç sanmıyordum. Tansiyonum mu düşmüştü acaba? Başım dönüyordu. Ya ölürsem… En azından, öldüğümde bir daha o tahtayı silmeyecektim. Hazırdım ölmeye. Bir tane, sadece bir tane iyi çocuk yetiştirebilmiş miydim acaba? İyi bir insan dünya yüzünde mevcut muydu? Hani şu adını bir türlü hatırlamadığım kayalı adam bile ölümden kurtulacağını sansa da cezadan kurtulamamış. Oysa benim ölmekle bir alıp veremediğim yok. O adam ölmek …

Okumaya Devam Et