Bıktım artık! Tüm gün yalnız kalmaktan bıktım! Her akşam onları beklemekten, kakamı ve çişimi bir gün boyunca tutmak zorunda kalmaktan, bütün gün boyunca devamlı havlamaktan ve bir avuç yemeğimi azar azar yemekten başka hiçbir şey yapmamaktan bıktım! Bıktım artık anlıyor musunuz! Doğama aykırı bir şekilde kapalı bir yerde bir gün boyunca volta atmaktan bıktım! Türdeşlerinizi suç işlediğinde hapse atıyorsunuz anladık da neden, neden bizleri de buna maruz bırakıyorsunuz? Sevimli olduğumuz için mi? Egonuzu tatmin etmek için mi? Tasmamızı aldığınızda sevinçten havalara sıçrayışımızı izlemek hoşunuza mı gidiyor? Siz geldiğinizde kapıda beklediğimizi görmek, topu getirmemiz, terliklerinizi vermemiz, sizi yalamamız… Evi de korumuyoruz …
Son Yazılar
05.03.2018
Birinci Bölüm Dükkanda tek başıma, tezgahımın karşısındaki o masayla ne yapacağımı bilmez bir durumda kalakalmıştım. Kendi yaptığım masayla. Bana, sattığımın iki misli fiyatıyla geri satılan masayla. Gizli çekmeceleri olduğu söylenilen; ama aslında bakıp görememe rağmen kendimden şüphe ettiğim için satın alma gereğini duyduğum, kendi elimden çıktığını dahi anlayamadığım masayla… Ucuz bir marangoz tarafından yapılsa kolayca kırılacak kadar kuvvetli bir tekme attım. Ayağım acısa da masaya bir şey olmamıştı. ben ucuz, mesleğine değer vermeyen bir adam değildim ki, salak bir adamdım sadece. Masaya baktım. Gizli çekmece gömülebilir yerleri vardı aslında. Gururumu kurtarmanın, kendime saygı duymanın tek yolu, satıcının reklamını yaptığı gibi …
04.03.2018
Bir genetik mühendisiydi. Nasıl yapmışsa yapmış, ona bir kozmetik şirketinin vermiş olduğu tüm imkanları kullanarak mucizevi bir bitki imal etmişti. Hava geçirmez bir zarın içinde bir tane tohumu olan küçük kesecikler ve tıpkı Aloevera bitkisi gibi etli, geniş yaprakları bulunan bir bitki… Bu hava almayan kesenin içindeki tohumu, özel bir odada, kokusuz özel bir toprağa ekip kokmasını istediğin kokuyla aynı yerde bulundurulduğu taktirde, tohum ekildiğinden itibaren hangi kokularla karşılaştırılırsa o kokuların bileşimini oluşturan bir özsu salgılıyordu. Bu özsu bir çeşit yağ idi ve parfüm olarak kullanılabilecek kalitedeydi. Hatta alkol ile seyreltilecek kadar keskindi. Gerçi bu daha çok bitkinin karşılaştığı kokuların …
03.03.2018
Bir dernekte oturmuş çay içiyordu. Aslında bu derneğe üye değildi ama gelir kaynağı olsun diye ucuz çayı olduğu için geliyordu oraya. Bir de bedava gazeteye istediği gibi bakabilme imkanı bulunduğundan. İş ilanlarına bakması gerekiyordu çünkü. İşsizdi ve bundan ziyadesiyle hoşnutsuzdu. Hayatında ilk defa işsiz kalmıştı ve bu durum, sudan çıkmış balığa dönmesi için yetmişti. Oysa bir işi varken ne kadar da kendinden emindi! On altı yıldır o işte çalışıyordu. Bir çaycı olarak… Pek vasıflı biri değildi ama bir çaycı olsa da oranın kralı oydu. Dedikoduları o bilir, kime neyi yaptıracağını, kime ne için ne kadar rüşvet verilebileceğini, kimi nasıl ikna …
02.03.2018
Ellerimi açtım ve içlerindeki kum tanelerini diğer katrilyonlarcasının yanına bıraktım. Bir çöldeydim ve ellerimdeki iki avuç kum, kumsaldaki diğer kumlara benzese de aslında oldukça farklı bir yapıdaydı. Göle yoğurt çalmıştım; ama bu maya kolay kolay yenilecek yapıda değildi. Yani bu göl gerçekten yoğurt olacaktı tabiri caizse. Avuçlarımdaki kum, biyolojik altın mayasıydı. Yani altın olmayan ama her bir kum tanesinin herbir atom numarasını değiştirmeye ayarlı, biyolojik bir yapı… Diğer mayalar gibi gaz yerine küçük çapta, zararsız diyebileceğimiz bir tür enerji açığa çıkartmaktaydı; ancak biyolojik varlıkların pek zarar görmeyeceği türden bir enerjiydi bu. Aslında zarar görmek derken, radyoaktif diyebileceğimiz bir enerji değildi …
01.03.2018
Bazen ne yapsam işe yaramayacağını idrak ederim. O kadar ağır bir yüktür ki bu, taşıyamayacağımı anladığımda öylece unuturum. Başka bir çarem yoktur çünkü. Unutmak en iyisidir bazen. Sonra tekrar idrak ve tekrar unutma… Bu acı verici bir süreç olsa da gurur vericidir çünkü bilirim ki bunu bir kere bile idrak edemeyen milyonlarca insan bulunmaktadır yeryüzünde. Gurur vericiliğinin yanı sıra utanç vericidir. Bunu kaç kere idrak etsem bile yaşamaya devam etmek ve tekrar tekrar unutmak, unuttuğunu bile bile unutmak… Kelimenin tam anlamıyla aptallık değildir de nedir? Aynı hatayı defalarca yapana ne denir? Bu kez öyle yapmayacaktım. Kendimi öldürecek ve bu kısır …
28.02.2018
İkinci bölüm Bir marangozum. Harika bir marangozum. Herkes yaptığım işi sevdi. En azından şu ana kadar kimse şikayetçi olmadı. Başımı yastığa koyduğumda; “Keşke şu çiviyi daha sağlam çaksaydım, tüh be o dolabı keşke suntadan değil de cevizden yapsaydım, hem daha sağlam olurdu. En azından bir seçenek olarak sunabilirdim…” demedim hiç. Her şeyi enine boyuna ölçüp biçtim, her şeyi müşteriye açık açık söyledim hep. Bir gün, sırtında bir masa, genç bir adam girdi dükkana. Masayı sattığını söyledi. Bir marangoza masa satıyordu… Bir masaya baktım, bir ona… Bu işte kesin bir iş vardı. Bu masayı neden bana satmak istiyor olabilirdi? Aklından zoru …
27.02.2018
İp atlamayı severdi. Bir gün pazarda rengarenk bir ip gördü. Babasının verdiği bozuklukları biriktiriyordu. Tezgaha gitti, ipi aldı, tüm parasını saymadan adamın önüne döktü ve uzaklaştı. Eve geldiklerinde, bahçeye gitti ve iple atlamaya başladı. “Bir…” İlk atlaması onu bir yıldıza taşımıştı. Belki de güneşin tam içine… Yanmıyordu mucizevi bir biçimde. “İki…” İşte aya ayak basan en küçük kişi oluvermişti. “Üç…” Bir boşluk… Uzay boşluğu olsa gerek… “Dört…” Başka bir yıldız. Bu kez ışığı pembe olan bir yıldız. “Beş…” Bir gezegen… Bu gezegende de hayat var. O bir kaşif… Başka bir güneş sisteminde bir hayat buldu. Keşke bir kanıt götürebilse… “Altı…” …
26.02.2018
Öfkenin zehirli soluğu etrafımı kuşatıyor. Her şeye, herkese kızıyorum. Elimde değil. Bir an bile bırakmıyor beni. Bir an bile oksijen alamıyor hücrelerim. Evrim geçirip öfkeyle beslenmeye başladı bile hücrelerim. Tuzlu sudan tatlı suya geçip boğulmuş bir balık gibi hissederim öfke beni terk ederse. Bunu çok iyi biliyorum ve artık mecburiyetten kendimi öfke ile besliyorum. Öfkeli rüyalar görüyorum geceleri. Gülüşümün her paresi öfkenin oklarıyla donanmış… Kedilere, uçan kuşlara, sineklere; onlara öfkelenmek çok kolay, her şeye her şeye öfkeleniyorum. Bir bebek gülüyor, hatta kahkaha atıyor ve ben başımı başka yere çeviriyorum öfke ve tiksintiden. Televizyona hiç dayanamıyorum. Ya da bazen öfke rezervlerimi …
25.02.2018
Sert bir şey istiyordu. O kadar sert olacaktı ki, elmas yanında krema gibi kalacaktı. O kadar sert olacaktı ki, güneş dahi eritemeyecek, hiçbir şartta bir atomu dahi kopmayacaktı. O kadar sert olacaktı ki, bir karadelikten geçerken dahi ayrılmayacak, karadeliğin diğer tarafından atomu atomuna çıkabilecekti. Madem o istiyordu, olacaktı. Bunu istemekle de kalmıyordu. İstediği şey o kadar kolay şekillendirilecekti ki, bir kar yığını, onun yanında zor şekillendirilir kalacaktı. Akışkan bir cam gibi üflenebilecek, bazen de bir granit parçası gibi oyulabilecekti. Hâlden hâle dönüşecekti kısacası. Bir bıçak aldı, yanına gitti ve ona verdi. “Eğer beni öldürürsen o istediğin şey uçup gider ve …