Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, ulu bir ağaç varmış. Çok büyükmüş bu ağaç; lakin ruhu çocukmuş. Hafifmiş aklı, uçucuymuş. Hareketli olmak istermiş. Bir parkta, kendisi gibi birkaç uzak ağaçla huzur içinde yaşarmış yaşamasına ama ruhu huzursuzmuş. Köklerindeki mantarları sayesinde diğer ağaçlarla konuşurmuş bazen. Parka uğrayan kuşlardan, insanlardan bahsederlermiş. Çiçeklerle de konuşurmuş, rüzgârla da… Özellikle karahindiba otunu pek severmiş ulu ağaç. Tohumlarının uçuşlarına pek imrenirmiş. İnsanların onları üfleyerek dilekler dilemesine o kadar çok imrenir, o kadar çok imrenirmiş ki, bir gün bunu karahindibaya da söylemiş. “Dostum karahindiba, uzun sohbetlerimiz hatırına, yapraklarımı sana doğru hışırdatsam da ben de bir tek …