Birinci Bölüm: Okula gitmeden bir saat önce uyanırım. Odamda sessizce çalışmak için en güzel zamanlar. Bu saatlerde kodlama işlerini yapıyorum. Nasıl olsa klavyemin tıkırtısı kimseyi rahatsız etmiyor. Bir saat sonra okula gideceğim ve bir sürü dersten sonra tekrar evime dönene kadar robotumdan uzaklaşmak zorunda kalacağım. “Robotum,” diyorum çünkü onu kendim yapıyorum. Neredeyse bir buçuk yıldır onunla uğraşıyorum. Tamam, derslerim de çok iyi ama okul ortamını sevmiyorum. Bir türlü sevemedim işte. Bir sürü kalemin ve silginin birleştikçe yoğunlaşan kokusu, tebeşir sesi, sınıftaki çocukların isteksizlikleri ve kendilerini mecbur hissetmelerinin o gerginliği. Zaten işte o mecburiyet yüzünden teneffüslerde bu kadar gürültülü oluyor her …
Etiket: #çocuk
23.11.2023
Kar yağıyordu. Çocuk elindeki büyük çuvalı sürükleyerek kulübesine gitmeye çalışıyordu. Ayaklarının ve sürüklediği ağır çuvalın karda bıraktığı izleri takip eden bir leopar vardı arkasında. Leoparın karda bıraktığı izler çok hafifti. Çocuk arada bir arkasına bakıp leopara gülümsüyor ve tekrar yoluna devam ediyordu. Çuval gerçekten çok büyüktü. İnce olmasına rağmen dayanıklı bir bezden dokunmuştu. Tıka basa doluydu. Çocuğun beline kadar geliyordu. Çocuk orta boyluydu. Zayıf ve kaslıydı. Kasları sicim gibiydi. Kemikleri dayanıklıydı. Yüzü, elleri, bilekleri ve boynu, yani vücudunun giysilerinin örtemediği kısımları güneşin ve rüzgarın etkisiyle yıpranmıştı. Giysileri hayvan postlarından, eğrilmemiş yünden, işlenmemiş bitki liflerinden ve kemiklerden müteşekkildi. İçinde bulunduğu şartları …
15.11.2023
Eski tarz bir mimardım ben. Hem mimar, hem müteahhit, hem de bir inşaat işçisi. Bundan zerre kadar utandığım ya da böyle olabildiğim için kibirlendiğim yoktu. Aslında bir zamanlar kibirlendiğim doğruydu; ama işimi yapmanın zevki diğer tüm duygularımı önemsizleştirmişti. Baba mesleğim müteahhitlikti. Babam yaşamı boyunca çok fazla risk almış, neredeyse hep kazanmıştı. Kaybetse bile çok az şey kaybettiğinden, bir servetin müstakbel sahibi olarak doğmuştum. İnşaatlarda büyüdüğümden mimar olma fikri neredeyse doğuştandı. En çok eski mimarlara özenirdim; çünkü onların gerçekten işin başında olmaları işlerini daha iyi yapmalarını sağlıyordu. Ürünlerinden anlayabilirdiniz bu gerçeği. Kendi kendime söz vermiştim. Ben de böyle bir mimar olacaktım. …
09.11.2023
Bu çocukların çok mutlu olmalarını istiyordum. Çok mutlu olmalarını ve bir yere ait hissetmelerini… Peki ne yapmalıydım? Onlara tüm ihtiyaçlarını vererek birbirlerine yaklaşmalarını sağlayabilirdim. Birbirlerinden uzak, bağımsız yaşamaya alışmış, duygusal açlıkları giderilmemiş çocukları birbirlerine nasıl yaklaştırabilirdim? Aslında o kadar da zor bir şey değildi. Bunun en kolay yolu ortak bir düşman yaratmaktı. Bir sürü politikacının yaptığı gibi… Onları birbirlerine yaklaştırmayı planladığıma göre benden ve personelimden uzaklaştırmak mantıklıydı. Ne de olsa bizleri buradan çıktıktan sonra görmeyeceklerdi. Oysa eğer umduklarım gerçekleşirse birbirlerine daima destek olacaklardı. Özel personeller seçtim. Sert, yaklaşılmaz, duygularını işlerine hiç karıştırmayan. Yine de çocuklarımı gaddar insanların eline bırakamazdım. Ve …
07.11.2023
Çocuktu. Daha küçücükken birisine aşık olabilir miydi insan, bilmiyordu ama onunlayken yaşadığını hissetmişti. Dişi erkek meselesi olamazdı, daha çocuktu. Bir şey olmalıydı. Çocukken bile hep izlerken onu görünce içinde bir şeyler kanatlarını hareketlendirmişti. Tembel olduğundan değil, işiteceği bir ses duyabildiğinden. İşitip anlayabildiği… O kuş ne anlamıştı bilmiyordu ama nihayetinde çocuktu. Kuşa kulak asmadı ve sadece onunla oynadı. Herhangi bir çocukla oynar gibi oynadı. O içindeki kuşun pek az kıpırdayacağını bilemezdi. Onun özel olacağını… Bilseydi de bir şey fark etmezdi.
17.10.2023
Şekeri yakarak oluşturulan pamuk helvasını satarak geçinirdi. Bir avuç toz şekerden büyüleyici, insanın yüzünü gömmek isteyebileceği pamuk yığınları yapan bir makinesi vardı. Gıda boyası falan kullanmadan yapardı yenebilir pamuklarını. Sık sık uğradığı bir park vardı. Oradaki bir bankın önüne park ederdi arabasını. O bank genelde kullanılmazdı. En fazla pamuk helvası sırasını beklemek için ancak iki kişi tarafından kullanılabilirdi. En hatırlı müşterisi on yaşındaki bir kız çocuğuydu. İsmini öğrenmemişti. Her nedense sormak hiç aklına gelmemişti. Ama kız her pamuk helvası aldığında kulağına götürür, o da: “Bu kez ne fısıldıyor senin periler?” diye sorardı. Kız da her defasıdda ciddi ciddi dinledikten sonra …
23.05.2023
“Bu kez ne oldu?” “Bilmiyor musun? Anımsamıyor musun?” “Ne oldu?” “Seni çağırıyorlar.” “Kimler?” “Of, sırtıma bin de gidelim işte.” Birilerinin beni çağırmalarından hoşlanmıyordum. Hem de tam uykumun derinlerine demir atmak için kolumu kaldırmışken. Boynuma baktım, yoktu. Tabii ki olmayacaktı. Boynumdan çıkmış, kanlı canlı bir at olmuştu. Bir tek boynuzu ve kanatları olan, mitolojilerdeki atların melezi olan bir at. Onu yıllar önce bir pasajdaki bir gümüşçüden almıştım. Alelade bir yerdi işte. Sonra yıllarca hiçbir şey olmadı. Ta ki böyle bir davete kadar. O zaman da böyle ete kemiğe bürünmüştü. Boynuzuyla bana dokunana kadar anlamamıştım bile. Kahve içerek şu an hatırlamadığım şeyler …
19.04.2023
Sorumsuzdu. Sanki dünya onun etrafında dönüyordu. Sanki bir prensesti… Oysa sadece küçük bir çocuktu. Ortalama bir zekâsı olan, ortalamadan biraz daha düşük seviyedeki bir ailenin içine doğmuş, biraz şımartılmış bir çocuk… Zamanını doğru düzgün geçirmekten, eğlenmekten bile aciz, can sıkıntısından patlayan, zayıf karakterli olacağı şimdiden belli olan bir çocuk. Ona bir gelecek yazmak o kadar da zor olmazdı. Farklı hiçbir şeyi yoktu çünkü. Ne düşüneceği, nasıl bir insan olacağı şimdiden belliydi. Olmazdı ya, dibine kadar gelen olağan dışı bir fırsatın gözünün içine baksa anlayamayacaktı, çok iyi biliyordum. Yine evde, salonun ortasında oynuyordu. Sanki her şeyin merkezindeymiş gibi bir şeyleri bozuyor, …
05.04.2023
Elimdeki tonlarca çeken silgiyle kara tahtayı silerken; kendimi bir kayayı dağın zirvesine defalarca taşımakla cezalandırılan şu adam gibi hissediyordum. Ayaklarımın üzerinde geriye yaylanınca devrileceğimden korktuğumdan hemen silgiyi tahtaya bırakıp sandalyeme oturdum. Devrilirsem şu canavarlardan biri beni kaldırır mıydı? Hiç sanmıyordum. Tansiyonum mu düşmüştü acaba? Başım dönüyordu. Ya ölürsem… En azından, öldüğümde bir daha o tahtayı silmeyecektim. Hazırdım ölmeye. Bir tane, sadece bir tane iyi çocuk yetiştirebilmiş miydim acaba? İyi bir insan dünya yüzünde mevcut muydu? Hani şu adını bir türlü hatırlamadığım kayalı adam bile ölümden kurtulacağını sansa da cezadan kurtulamamış. Oysa benim ölmekle bir alıp veremediğim yok. O adam ölmek …
24.03.2023
Banktan kalktım. Bu kez de fark edebildiğim bir varlık uğramamıştı yanıma. Belki birkaç böcek ya da binlerce polen dışında… Arkamda sadece biraz vücut ısısı bırakmıştım. Bir de belki bir tel saç, bir tutam tozlaşmış ölü deri ve banka tutunurken bıraktığım parmak izleri… Bu defa da kimseyle konuşmamıştım. Oysa bu zamanlar benim rastlantıya ayırdığım dakikalardı. “Belki,” dediğim anlar… Gidip okulu temizlemeye devam edecektim. Birkaç arkadaşla ancak bitirebiliyorduk koca binayı. Kimseyle bir sorunum yoktu. İş dışında pek konuşmazdım. Meşgul kalmaya çalışırdım konuşmamak için. “Gel otur azcık,” dediklerinde hep bir yerlerde bir bahane hazır ederdim. Onlar değildi aradığım, biliyordum. Dolayısıyla bir şey aradığımı …