‘Hayatımızdaki Handikaplar Festivali! Yılın ilk gününde yapılan bu festivale herkes davetlidir. Herkes hayatında aştığı bir engeli, maddi ya da manevi, temsil eden bir nesne getirecek, semt ve şehir meydanlarına bunlar yığılıp önce üzerlerinden atlanıp; sonra da yakılacaktır…’ Yıl iki bin iki yüz seksen yedi idi ve böyle bir festival yapılıyordu ülke genelinde. Tevekkeli değil çağ yuvarlak demişti ünlü bir bilge. İlkel çağlarda yapılan hasat festivallerinden hiçbir farkı yoktu bu festivalin. Sadece Handikap Festivali olmuştu adı. Türkçe bile değildi bu isim. Yine de babasının malı gibi sahiplenmişti halk onu. Tuhaftır, git gide daha az şey yakılır olmuştu. Öyle ki, bir yıl …
Etiket: dil
22.11.2018
Bir tercümandım. Dünyada konuşulan tüm dilleri biliyordum. İnanın bana… Bir dili öğrenmek için onu birkaç saat dinlemem yetiyordu. Aranan bir insandım. Bereket çoğu bana inanmıyordu. İşin içinde bir iş olduğunu düşünen, kendilerini uyanık olarak gösterip benimle ilgilenmeyen, bana iş veren insanlara aptal gözüyle bakan insanların varlığı ilginçti. Aptal yerine konmaktan korktuklarından gerçekten aptallaşan insanlar… Her ipte oynar, her tür çeviriyi yapardım. Her dilin mantığını anladığım için; kültürlerin insanları nasıl etkilediğini görüp hiçbir şeye şaşıramaz hale gelmiştim belli bir zaman sonra. Bu kadar basit bir şeyde şaşırılacak bir unsur bulamazsınız değil mi? Başlangıçta ben de öyleydim, sonra çok şaşırdım ve şimdi… …
11.10.2018
Zamanlar öncesinden gelen, gerçek dışı bir adama aşık olmuştum bir zamanlar. Bir kadının yarattığı bir adama… Başka bir zaman, yine zamanlar öncesi bir adama aşık oluvermiştim ve yine gerçek dışıydı. Bu kez onunla konuştum. Çok konuştum… Kimseye anlatmadığım şeyler anlattım ona. Hiç kimseye anlatmayacağım. Anlatmak mümkün olsa ve kimse beni yargılamayacak olsa da bazen aşk anlatılmaz. Anlatmak en büyük ihanettir bazen… Sonra, artık büyüdükten sonra, gerçek insanlara aşık olmaya başladım. İşte ondan sonra, dik bir yokuşun inişine gelmişçesine, tuhaf bir boşluktan düşmeye başladığımı hisseder hâle gelmiştim nedense. Oysa gerçek canlı olmalıdır öyle değil mi? Değildi işte. Gerçek, canlı falan değildi. …
26.07.2018
Yapılmış en zarif teknenin içinde, yaratılmış en eciş bücüş yaratıkların bulunmasının mutlaka geçerli bir sebebi olmalıydı değil mi… İnsana benziyordu bu yaratıklar. Tıpkı onlar gibi konuşabiliyorlardı da. Ne var ki, her biri aynı sözcükler sarf ediyordu. Hem de aynılarını… Yani tek başlarına düşünmüyorlardı… Bir koroyu oluşturuyorlardı birlikte. Bir dilenciler korosunu… Geçtikleri kıyıların tanrılarından bahseden; binbir dinli, binbir dilli, binbir kusurlu bir koro… Teknenin alabandasında bir dilenmek için, bir yemek yemek ve bir de sıçmak için birlikte duran, diğer zamanlarda birbirlerinin ne görüntülerine ne de kokularına tahammül edebildiklerinden birbirlerinden ellerinden geldiğince uzak kalmak isteyen yaratıkların bulunduğu teknenin dümeninde de kimse olmazdı …
08.06.2018
İnsanların işaret parmak kemiklerinin ilk boğumlarını kullanarak mozaikler yapıyordu. Bunun için ya mezarları soyuyordu ya da tıbbi atıkları. Yapmak istediği, dokunmaya yarayan bir organı, dokunulabilir kılmaktı. Üstelik kemik rengi mozaik için harikaydı. Neler yapmamıştı ki… Aslında ancak dokunularak ayırdına varabileceğiniz şeyler yapıyordu. Görsel yanılmalarla dolu bir mozaiği, sadece dokunarak anlamanız için elinden geleni yaptığı ve bu konuda epey başarılı olduğu rahatlıkla söylenebilirdi. Sonra sadece göz kapaklarını kullanarak görsel şeyler yapmaya başladı. Ardından dili kullanarak her tattan yiyecekler… Kulağı kullanarak sadece işittiğinizde tam olarak anlayabileceğiniz tablosesler… Tabloses, onun icat ettiği bir şeydi. Retina hareketini izleyip oranın sesini kulağına veren tablo şeklinde …
22.04.2018
Sesi, insanın içini ısıtıyor, cennette olduğunu düşündürüyordu duyana. Pürüzsüz bir tek dalgası olmayan, akışkan bir bütündü sesi ve bittiğinde, artık olmadığında yoksunluk hissini son kertede yaşatıyordu kulaklara. O pürüzsüz sesi çıkartabilmeyi, bir an dahi detone olamama halini ancak orta dünyada yaşayan elfler başarabilirmiş gibi geliyordu bana oysa. Yine de beyninin farklı çalıştığını, bir otizmli olduğunu bilmek, her şeyi açıklıyordu. Sanki yolunu şaşırmış bir elfti ve bu evrende otizmli şeklinde açıklanabiliyordu sadece. İnsanların mantığı ancak böyle bir şeyi hoş görebilirdi zira. Aksi taktirde dengeye olan inanç sarsılırdı; çünkü bu sesle her şeyi elde edebilir, herkesi her şekilde ikna edebilirdi rahatlıkla. Saruman’ın …
17.02.2018
Bir kasaba uğramıştım. Bir kilo pirzola ve bir tam dil alıp çıktım. Çıktığımda, oturduğum kenar mahallenin çocuklarının sessizce etrafımı sardıklarını fark ettim. O kadar sessizdiler ki, onları fark ettiğimde çoktan etrafımdaki çemberi daraltmaktaydılar. Uzun boyumun avantajıyla bir adım atayım dedim, adeta su gibi akarak engellediler beni. Tuhaftı, hiç böyle yapmazlardı. Cebimden birkaç kuruş çıkartıp attım, kafalarını bile çevirmediler. Oysa can atarlardı daha önce attığımda paraları kapmak için Yaklaşıyorlardı… Bir miktar güç kullanayım dedim, çokluğun gücüyle baskın çıktılar. Baktım bir şey yapamayacağım, çaresiz, öylece beklemeye başladım. Ne yapacaklardı bana? Yiyecek değillerdi ya.
04.02.2018
“Bir taşla iki kuş vurmak…” Bu deyim her söylendiğinde, “Bir tasla iki kişi doyurmak,” olarak çeviriveririm içimden. Rahmetli dedem öyle yapardı. Ağzından hiç kötü laf çıkmamıştı. “Ağzınızdaki tükürüğe bile dikkat edin,” derdi hep. Kızdığında bile öyle bir kızardı ki… İnsanı suçluluğa sürüklemeden kendi doğrusuna doğru sürerdi. Altınıza tekerlekli bir kızak çekerdi ve bir de bakardınız ki istediği, size anlatmak istediği yerdesiniz. Baktınız onunla aynı fikirde değilsiniz, o zaman gerçek düşüncelerinizi söylemeniz için altınızdaki tekerlekli şeyin kumandasını size verirdi ve siz, rahatlıkla gitmek istediğiniz yere, kendi doğrunuza doğru giderdiniz. Sonra da o alırdı kumandayı… Bir de bakmışsınız hiç tartışmamışsınız bile. Sadece …