Kollarını kaldırdı ve ellerindeki pençeleri gösterdi. Sedef beyazlığındaki tırnakları uzun ve narin parmaklarında tuhaf duruyordu. “Gördün mü?” Fısıltısının normalliği korkutuyordu insanı. Öyle pençeleri olan bir şeyin insani bir şey yapmasi doğal olamazdı. Yirmi yıllık dostumdu üstelik. O eller bana kaç defa ihtiyacım olduğunda teselli olmuş, defalarca omur kemiklerimi kırarcasına sırtıma vurmuştu. O ellerle ne güzel yemekler yapardı. Az mı el kızartmaca oynamıştık çocukken… Rüya görmediğimi çoktan test etmiştim. Bu nasıl olabilmişti peki? Kaç yıllık dostuma bunu bile soramıyordum. Ondan ölümüne korkuyor, bir santim bile kıpırdayamıyordum. Şaka falan yapmadığını da biliyordum. Sanki hep bilmiştim pençelerini. “Sen de göstersene?” dediğinde de ağzımı …