12.11.2023

Onlar… Yıldızlara ve aya bakıp dönerek etraflarında ve çevresinde dönerek birbirlerinin, Uluyup ya da haykırıp yıldızlara ve aya ve dönerek onlar gibi boyuna, Nar rengi kanın akmadığı bir oyun oynuyorlardı. *** Cırcır böceklerinin öttüğü bir yaz gecesiydi. Deringece dört ayağı ve gövdesiyle koşuyor, koşuyordu. Peşinde koştuğu bir canlı vardı ama onu yemek niyetiyle koşmuyordu. Tek istediği önüne çıkmaktı. Ondan sonrasına onu yakaladıktan sonra karar verebilirdi… Belki de üzerine çıkar ve biraz tepinirdi. Ya da pençelerinden biriyle tembel tembel tutar ve utkuyla uluyup onu kızdırırdı. Önemli olan o değildi şimdilik. Tek düşündüğü onu tutmaktı. Ve uzun bir sıçrayış… Ve evet! Yakalamıştı …

Okumaya Devam Et

18.03.2019

“Nedensiz bir mutsuzluk var içimde. Bir tür yorgunluk… Ümit yorgunluğu diyebilirim. Ümit etmekten mi yoksa edememekten mi yorulduğumuysa söyleyemem; çünkü bilmiyorum. Yorgunum bugün. Muhtemelen yarın da böyle olacak. Sadece daha az hissedebilme ihtimali var. Duyarsızlaşma gibi bir şey. Sadece mutlu olduğumda, mutlulukla ruh hâlim değiştiğinde hissedebiliyorum bu yorgunluğu; çünkü duyarsızlaşmadan çıkmış oluyor ruhum bir anlığına. Tekrar hissedebiliyorum, mutluluğu hissediyorum; ama kısa sürüyor tabii. Belki bir gün… O gün kısa sürmeyecek mutluluğum belki. Umut edebiliyor olacağım; ya da bundan, umut etmekten vazgeçmiş olacağım. Belki de; mutsuzluğumu, yorgunluğumu bir insana söylediğimde, onun beni rahatlatabildiğinde geçecek her şey. Sözleriyle değil belki. Sadece varlığıyla… …

Okumaya Devam Et

06.01.2019

Bir mülakat sırasında beklemekteydim. Kuyruk çok uzundu ve herkes birbirini nefret dolu gözlerle süzmekteydi. Sadece bir kişi alınacaktı ve yüzlerce, yüzlerce kişi vardı orada. Alınacak olan kişinin kim olduğunu bilseler linç edebilirlerdi, o kadar gergindi ortalık. Ben de onlardan birisiydim. Bir sürü borcum vardı. Kendim için borçlanmamıştım ama parayı ben ödemek zorundaydım. Uzun hikayeydi işte, boş verin. Bu işe, bu maaşa ihtiyacım vardı. Yapabileceğimi de biliyordum benden istenenleri. O zaman neden ben alınmayacaktım ki? Ama alınmayacağımı hissediyordum ve bu beni çok kızdırıyordu. Oradakilerin yüzde doksan beşi de benim gibi düşünüyor olmalıydı. Sonra, içeriye otuzlarında bir kadın girdi. Kiminle göz göze …

Okumaya Devam Et

04.01.2019

Uçurtma uçurmayı severdi. Tam kırk dokuz yaşındaydı; ama sık aralıklarla, ayda bir, kendi elinden çıkan uçurtmaları, rüzgarlı yerlerde uçururdu. Hesap verecek kimsesi yoktu. Gerçi bu, bir çocuğu da olmadığı anlamına geliyordu. Hiç evlenmemiş, kırk dokuz yaşında bir kadın olduğu… Bazen erkekler onu uçurtma uçurduğu sırada görür ve alay ederlerdi. Çoğu laf atardı… Bir genç vardı, uçurtma uçururken saldığı saçlarından gözlerini hiç ayırmayan. Yirmilerinde olan… Rüzgarlı, onun uçurtma uçurabileceği mıntıkaları onunla birlikte tahmin edebilen… Bir genç vardı, onunla hiç oradan buradan konuşmayıp daima onu izleyen. Bir genç vardı, ne istediğini bilmeyen… Bir gün, ıssız bir yerde, onunla ilk ve son tek …

Okumaya Devam Et

12.12.2018

Genç kurt, uykusundan o iğrenç horozlu saatin, o iğrenç horoz sesiyle uyandı. Bir kere daha… İçten içe karşılıklı olarak birbirlerinden nefret edip; birbirlerine iyi göründükleri, sevgili düşmanı ve arkadaşı, Yamukpati’nin doğum günü hediyesiydi bu iğrenç saat. Kaç kere parçalamak istemiş, kendisine Yamukpati’nin edeceği alayların acılığını hatırlatarak bundan vazgeçmişti. Yamukpati onun horoz sesinden ne kadar nefret ettiğini biliyordu çünkü. Bunu bilerek yapmıştı. Her sabah karşılaştıkları zaman saati hatırlatmasından da anlayabiliyordu zaten. Güzel bir sesle uyanmakla ilgili her sabah farklı bir nükteyle karşılıyordu onu ve her defasında o yamuk suratında, yamuk bir gülümseme oluyordu. Kendisi de masum değildi. Yamukpati biçimsiz ya da …

Okumaya Devam Et

16.06.2018

Bir kuyudan bakraçla su çekiyordum. Çıkrığın kolunu çevirdiğimde bakracın olağan üstü ağır olduğunu keşfetmiştim. Nitekim, bakracın içine girmiş bir kurbağa gördüm. Halinden son derece memnundu kurbağa. Kuyuya atlaması için bakracı ters çevirdiysem de; bakracın içinde kalmak için son gücüyle gayret etmekteydi. Çaresiz, içinde o olduğu halde bakracı çektim ve bakraç yere değer değmez kurbağa omzuma fırlayıvermişti bile. Aklıma şu meşhur kurbağa prens masalı gelmişti. Biraz iğrenme, biraz da merakla, neden merak ettiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu, kurbağayı bir kayaya doğru fırlattım. Evet, masaldaki gibi bir duvara fırlatmamıştım; ama sonuç olarak fırlatmıştım işte ve karşıma yakışıklı bir adam çıksa …

Okumaya Devam Et

19.05.2018

İhtiyarlar her yerdeydi; çünkü artık çocuk doğmuyordu dünyada. Bir virüsle insanların doğurma yetenekleri yok edilmişti. Nüfus git gide yaşlanmaya ve yavaşlamaya başlamıştı. İnsanlar tavşanlar gibi çiftleşiyorsa da tüm tavşanları utandıracak şekilde bir tanecik yavru bile dünyaya getiremiyorlardı. Artık aşk sözcüğü tedavülden çıkarılmış, tüm dünyada namus denen kavramın izine dahi rastlanmaz olmuştu. Artık tek kutsal şey üremekti. Kutsal ve ulaşılmaz… Üremeye, doğan bebeklere dair destanlar yaratılmıştı. Eski söylenceler güncellenip değiştirilerek özünde bir bebeğin doğuşu ve üretkenlik olanlar güçlendirilip aktarılmaya devam edilmiş, böyle bir içeriği olmayanlar da değişime uğratılarak güncellenmişti. Dünyada bilinen en genç kişi kadındı ve altmış dokuz yaşındaydı. Artık insanların …

Okumaya Devam Et

22.03.2018

Galiba on üç yaşına bastığı günün ertesi günü fark etmişti. Bir sırrı vardı. Kimseye söyleyemeyeceği bir şey… Kendisine bile… O Midas’ın kulaklarının eşek kulakları olduğunu kuyuya söyleyen berber değildi. Sırrını içinde büyüttü ve büyüdü. Bir sürü insan girdi hayatına. Bir sürü insan zaten vardı ama hiç kimseye söyleyemedi. Kimseyi sırrını söyleyecek kadar yakın görmedi… Genç yaşında, çok severek evlenmişti. Eşiyle her şeyi paylaştı. Sırrı dışında… Çocukları oldu. Her saniyesinden haberdardı ailesi ama sırrını bilmiyorlardı. Yabancı bir sürü insanla konuştu. Onlara anlatsa hiç kimsenin haberi olmazdı ve rahatlardı belki ama kimseye sırrına dair hiçbir şey anlatmadı. Yaşlandı. Torunları oldu. Ölmek üzereyken …

Okumaya Devam Et

16.03.2018

Geniş bir caddede, kollarını sallayarak ve şarkı söyleyerek yürüyordu. Yanına yaklaşan biri incecik sesindeki mutluluğu ayırt edebilirdi. Orta boyluydu. Koyu renkli saçlarında yer yer daha açık renk boya kullanarak yapılmış süslemeler ve yaptığı makyaj… ona bakan birisi her yönden mutlu olduğunu düşünürdü. Gerçekten de mutluydu. Çok iyi bir işi vardı. Onu çok mutlu eden bir birlikteliği henüz başlamıştı ve son hızla devam etmekteydi. Ailesiyle arası mükemmeldi. Gözle görünür hiçbir sorunu yoktu. Aslında, gözle görünmez hiçbir sorunu da yoktu. Yürürken bir dilencinin yanından geçerken fark etmişti. Dilenciyle aynı şarkıyı söylüyorlardı. “Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın…” Dilenci dişleri dökülmüş ağzıyla, genç kadın …

Okumaya Devam Et

14.03.2018

Kilden heykeller yapıyordu. Mesleği buydu. Sanatçı… Seramik sanatçısı… Sonra onları fırınlayacaktı. Sonra da satacak, para kazanacaktı. Sonra yine heykel yapacaktı ve böyle devam edecekti. Yaşlı bir kadın, fırın yandığı için aşırı sıcaktan kafasının bulandığı bir anda, atölyesine girip ondan bir siparişte bulunana kadar çok az kişi varlığından haberdardı. “Heykelimi yap…” Selam dahi vermeden böyle demişti, yüzü kırış kırış olan, gözleri sırlanmış kaya gibi parıldayan kadın. Bir kayayı neden sırlamaya gerek duyacağınız tamamen ayrı bir konuydu. İstifini bozmamıştı genç kadın ve ne kadar büyüklükte bir heykel olmasını istediğini sormuştu yaşlı kadına. –Ben ne kadar büyüksem… Fırın yeterince büyüktü; ama kilden yapılmış …

Okumaya Devam Et