Havada öylesine süzülen eflatun bir tüy kadar ferahtım. Kimseye verilecek bir hesabım kalmamıştı. Peki bundan sonra ne yapabilirdim? Daima istediğim tek şeyi… Buradan, etrafımdaki insanlardan ayrılabilirdim. Ödenecek tüm borçlarımı ödemiş, alabileceğim her şeyi almıştım. Artık yapmam gereken tek şey yapmak istediğim tek şeydi. Yanıma sırt çantama sığan birkaç şey alıp kimseye veda etmeden çıktım. Ufka kadar yürüdüm. Sonra… Sonra renksiz bir yere geldiğimi fark ettim. Ne renk vardı orada, ne de herhangi bir duyu organımla algılayabileceğim bir şey. Hiçlik vardı. Ben de oraya atıldım. Geri dönmekten, gerideki çoklukta hiçliği bilmekten iyiydi.