17.01.2020

Stephen King’in Çılgınlığın Ötesi… Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı… Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi… Bu kitapları okuduktan sonra devamlı portre ağırlıklı sergilere gider olmuştum. Aptallıktı, biliyordum; ama umut etmekten bir türlü kendimi alamıyordum. Bir portrenin canlanmasını umuyordum. Canlanıp benimle konuşmasını. Eğer yağlı boyadan yapılmışsa hafif keskin, baş ağrıtan bir ses tonu, sulu boyaysa belli belirsiz, buğulu, hatta cinsiyetsiz bir sesi, yok karakalemse sesinin tonunun ayağı yere basan, son derece tok olduğunu hayal ediyordum ister istemez. Tablolara sık sık dokunduğum için görevliler tarafından uyarılmaktan bıkmıştım ama kendimi zapt edemiyordum. Sanki dokunmazsam canlı olup olmadığına emin olamayacaktım. Onun için çerçeveli tablolardan hiç …

Okumaya Devam Et

08.10.2018

Bu gezegenin son canlı sahipleri karıncalar olacaktı. Gerçi kendilerine sorsanız eminim ki ‘sahip’ kelimesini kullanmazlardı. Bu kelime, sadece insanlara aitti. Aslında, kelimelerin tümü öyleydi. Kelimeler… Yani kavramları büzüştürüp hapseden gardiyanlar… Oysa eminim ki diğer canlıların bu gardiyanlara ihtiyacı yoktu. Onların kavramları var mıydı? Elbette… İşte yer sarsılıyordu. Elbet bir yerden kırılacaktı ve önce dünyanın kanı, yani magma boğacaktı dünyayı. Kendi kanında boğulanlara benzeyecekti dünya. Tek teselli, çabucak ölecekti. Görmeyecekti parçalandığını. Dünyanın son sahipleri, anlayabilecek miydi dünyanın kendi kanında boğulmasının sebebini? Kim bilir, belki de zaten bilmektelerdi. Biz insanların aksine…

Okumaya Devam Et

22.09.2018

Şampuanı köpürtürken gözlerini açık tutmaya çabalıyordu her defasında. Tırnaklarını keserken her birini kökünden, kanata kanata kesiyor, tıraş olurken yüzünü en az üç yerinden kesiyordu. Koşu bandından bant onu atmadan inmiyor, her defasında yorgunluktan kendisine gelemediği için bant yarım saat boşta çalışıyordu. İşte herkese teklifsizce çay-kahve taşıdığından artık çaycı bile bazen ona iş buyuruyor, yetmezmiş gibi bir sürü insan kendi işini ona yıkıyordu. O da kabul ediyordu çünkü. Üstesinden bir türlü gelemediği, kendisini affetmeyi bir türlü beceremediği bir şey vardı. Belki de ömrünün sonuna kadar asla affedemeyeceği…

Okumaya Devam Et

26.06.2018

Kırmızının zıddı nedir? Kanın zıddı yani? Yara kabuğu mu? Yani koyu kahverengi mi? Öyle olsa bile kanın kurumuş hâli nasıl onun zıddı olabilir? Aslında… Ondan başkası da olamaz herhalde. Bir şeyin zıddı kendisinin olmayışıyla açıklanıyorsa, kendisiyle açıklanıyordur aslında. Kanın zıddı, yani kanın zıddı olacaksa o da kanın kurumuş hâliyle, yani yara kabuğuyla açıklansa tuhaf karşılanmaz. Oksijenini almış damarlara gönderirken kırmızı olan kan, bir yara yüzünden dışarı fırlayıp daha çok oksijen almasıyla bir kat daha kızarır. Kendi halindeyken bir şekilde kendisine ve oksijen taşıdığı hücrelere yetmektedir işte. Oysa açık havadaki fazla oksijen her şeyi bozmuştur. Gerçi aslında suç oksijende değildir; Ne …

Okumaya Devam Et

17.04.2018

Berber, tıraş ettiği her adamı öldürmemek için kendisini tüm gücüyle kontrol etmeye çalışıyordu. Her defasında… Tıraş ettiği her adamda her şey yeniden başlıyordu. Üstelik çok nadir berberin yaptığını yapıyor, eski usul usturasıyla tıraş ediyordu insanları. Üretilen tüm jiletlerden daha düzgün tıraş ediyordu zira. Diğer mahalle ve semtlerden de insanlar geliyordu berbere usturayla tıraş edip bir tek damla kan bile çıkartmadığı için. Ve elbette tıraşın pürüzsüzlüğü için… Bir bilselerdi… Ölümden kıl payı kurtulduklarını, bir santimle sıyırdıklarını… Elbette, bir gün olan oldu ve oldukça zengin bir adam, kendi ölüm fermanını imzaladı. Kendisinin özgüven sandığı, oysa kelimenin tam anlamıyla cahillik ve ukalalığın birleşimi …

Okumaya Devam Et

12.11.2017

Uykusuzdu. Uykuyu özlüyor, ondan korkuyordu. Bu iki duygunun arasına sıkışmış vücudu ters yöne giden iki devenin arasındaymışçasına geriliyor, acı çekiyordu. Develer birbirlerinden ayrıldıkça ayrılıyor ama vücudu bir türlü kopmuyordu. Dolayısıyla develer de bir türlü rahatlayamıyor, yollarına gidemiyorlardı. Bunun için de biteviye böğürüyor, ağızlarından salyalar fışkırtıyor, vücudunu devamlı ters yönlere çekiyorlardı. Kaç gündür bir dirhem uyumamıştı. Bazen yürürken uyuyakalsa da anında bir tümseğe ayağı çarpıyor ve uyanıyordu. Uzun yürüyüşler yapmaktan da geri durmuyordu. Her an bir arabanın çarpma tehlikesi olsa da uykusuzken çok dikkatsiz oluyordu insan. Ne var ki, o bunu hiç umursamıyordu. Yine bu yürüyüşlerinden birinde, dümdüz bir yolda uyuyakalmıştı. …

Okumaya Devam Et

31.10.2017

Uzak bir yerlere gitmek için çıkmıştı yola. Nereye gideceğini bilmeden… Önemli olan adım atmaktı ona göre. Parası yoktu. Çıkar çıkmaz önüne tuhaf bir köpek gelip durdu. Genetiğiyle oynanmış köpeklerden biriydi. Daha önce görmediği türden bir köpek. Tüyleri kirpi okuna benziyordu hayvancağızın. Kendi kulağını bile kaşıyamazdı ki acıdan. Silkelenemezdi. Çantasından çakısını çıkarıp hayvanın oklarını budamaya karar verdi. Yolu falan unutmuştu bile. hayvan hâlinden memnundu. Ne zaman büyürdü bu oklar acaba? O olmayacaktı ki bu okları teker teker budasın. Saatlerce budadı… Neden sonra, köpek şöyle bir silkelendi. Kulakları o tanıdık lap lap vurma sesini çıkardı. Üşüyordu ama ziyanı yoktu. En azından acı …

Okumaya Devam Et