03.10.2018

Üç boyutlu olduğu bile belli olmayan, salyangoz izine benzeyen mürekkeple yazan bir kalemle yaratıyordu her şeyi, otuzuna bile gelmemiş olan kadın. Tevekkeli değil, kalem de salyangoz kabuğundan yapılmaydı. Elinde kalem, her yere, o mürekkepten küçük izler bırakıyordu. Belli belirsiz sezilen; tek farkı, hiçbir yağmurda silinmeyecek olan izler… Bu kalemle bir araç çizmekteydi yavaş yavaş. Her bir çizgisini bir günde çizmek zorunda hissediyordu kendisini. Bir tek hata bile yapmaktan deli gibi korkuyordu. Her yere gitmek istiyordu bu araçla. Mesela Mars’a… Uzaya gitmek için yapmamıştı gerçi onu ama gidebilecek olmak istemesi doğal değil miydi? Hem de yapabilecek güçteyse ki o öyleydi. Bir …

Okumaya Devam Et

02.08.2018

Dinozor Nuro, yani namı diğer Nurullah ile üniversite hazırlıkta tanışmıştık. O yaşta apak kesilmiş saçları, hâlâ orolet içip her fırsatta tavla atması, bir de her nedense her fırsatta dinozorları yok eden göktaşından dem vurması yüzünden ona her anlamıyla dinozor derdik. Hatta çoğu zaman Dino Nuro. Tavlada mars olduğunda cankuntaran efekti gibi yapardık. “Di-no-nu-ro-di-no-nu-ro-di-no-nu-ro….” Küplere binerdi bizim Dino o zaman. Hey gidi Nuro hey… Çaydı kahveydi asla ağzına koymamıştı, koymazdı… Varsa yoksa oraletti onun için içecek namına. Ya da çok çok nadiren gazoz. Takıntılıydı. Eskiye takıntılıydı kardeşimiz. Tarih okuması hiçbirimizi şaşırtmamıştı o yüzden. Nuro’muzun elinden her türlü tamirat işi de gelirdi. …

Okumaya Devam Et