22.01.2020

Oyuncaklarımla oynarken; diğer yandan da kulağım onlardaydı. Birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı. Alçaktı sesleri, duysam da anlayamıyordum söylediklerini. Babam güldü. Çok güzel gülerdi. Annem de güldü. O daha güzel gülerdi. Birbirlerine güldüklerinde daha da güzel olurdu sesleri. Şimdi göremiyordum; ama birbirlerine yüzlerini buruştura buruştura bakarlardı güldüklerinde. Bazen babam annemin burnunu dürterdi. Annem de onun kafasına vururdu. Babam keldi de… “Şap” ederdi annem vurduğunda. Çok yavaş vursa da yine de ses çıkardı. Annem bu işte ustaydı. Yumuşak bir koltuğun üzerinde bir bebek, onun koltuğunun altında da bir sürü asker vardı. Bir de babamın yerden topladığı tahta parçaları. Ona ben söylemiştim bir kez. …

Okumaya Devam Et

06.11.2018

Oyuncak bir at istiyordu çocuk. Gerçek atın tüylerine benzeyen bir tane bulmuştu bir oyuncakçıda ama yeterli parası yoktu. Çalıştı çocuk, çalışmak zorundaydı. Boyacılık yaptı, ayakkabı boyacılığı. Dört oyuncak nal alabilmek için binlerce iki ayağı boyadı. O ayakkabılara nal demiyorlardı; çünkü ayaklar yeterince dayanıklı, ayaklara bağlı olan kafa kendi sırtına binmeye izin verecek kadar aptal değildi. En azından öyle sanıyorlardı. Ne var ki çocuk biliyordu nalların şeklinin fark etmediğini. Kazandı çocuk. Oyuncak atını aldı. Sonra sıkıldı çocuk, attan da; nallardan da sıkıldı. Okula gitti çocuk, adam oldu. Atı da; boyadığı nalları da unuttu. Gerçek bir at aldı çocuk. Gerçek insanlara nallarını …

Okumaya Devam Et

09.01.2018

Bir antikacı dükkanında görmüştüm onu. Eski, tahta bir bavul… Bir asker bavuluydu muhtemelen. İçinde bir şeyler varmış gibiydi. Antikacıya sorduğumda onu açamadığını söylemişti. Bakmak için izin aldığımda, neredeyse bir dokunuşta açıvermiştim. Bavulun içi küflenmemişti bile. İçindekiler de. İçinde bir sürü oyuncak vardı. El yapımı, ahşap oyuncaklar… Çoğu yekpare kütüğe oyulmuş, bir kısmı başka ucuz, kendi halinde malzemelerle desteklenmiş… Tahtadan büyüklü küçüklü atlar, faytonlar, kağnı arabaları, askerler, sapan… bir sürü şey vardı. Bir de kadife bir kutu durmaktaydı en altta. Diğerlerini çıkarıp onu açtım. Reçine, ahşap ve naftalin kokusu karşılamıştı burnumu kutuyu açar açmaz. Güzeller güzeli bir bebekti kutuda öylece yatan. …

Okumaya Devam Et

22.11.2017

Çalmak onun için bir tutkuydu. Bir şeyler çalmanın heyecanını, hayatındaki hiçbir şeye benzetemezdi. Bunun sebebini hiçbir zaman anlayamamıştı ama durum buydu işte. Çalınan şeyin büyüklüğü teoride önemli değildi. Her defasında aynı dozdaydı heyecanı ama pratik olarak aç kalmamalıydı tabii. Bir şeyi çaldığında ilk duygusu, sahip olmanın getirdiği mutluluktu. İkincisi de çaldığı insanın, tanısa da tanımasa da değişmezdi, çekeceği yoksunluğun hayali… Gaddar biri olmamıştı hiç ama bu durum onu mutlu ederdi. O yoksunluk… Onun hayali… Tatmin ederdi onu. Hatta bazen yakın arkadaşlarının çok değer verdiği bir şeyi aşırır ve onlar hakkında, onların yokluğu hakkında günlerce yakınmalarını dinlerdi. İşte o zaman çok …

Okumaya Devam Et