Çok kalabalıktı. Açık hava olmasına rağmen sesten boğuluyordu insan. Oysa tertemiz, serin bir hava vardı. Bu kadar tantana, adamın birinin konseri yüzündendi. İşimden eve gitmek için hep o yoldan geçerdim. Bu kez de dalgınlıkla yolumu değiştirmemiş, kalabalığa girmiştim. Aslında severdim şarkılarını. Sorun kalabalık ve gürültüydü. Yanımda benim yaşlarımda bir adam bağıra bağıra onun bir şarkısını söylüyordu. Ne var ki, söylediği şarkı sahnedeki sanatçının söylemekte olduğu değildi. Onun dışında herkes sanatçıya eşlik etse de; o avaz avaz bağırarak şarkısını söylemeye devam ediyordu. Kendimi yanımdakine eşlik ederken bulduğumda şaşırmıştım. Sesim o kadar gür çıkmasa da ben de bağırıyordum. Şarkımız bittiğinde bakıştık ve …
Etiket: #şarkı
31.10.2024
“Bu altı oldu.” “Bu da yedinci.” “Tamam da, mecbur muyuz yedi defa aynı müziği dinlemeye hanımefendi? Kafayı yedim be!” “Siz atın bu kez madem.” “Benim sevdiğim müzikler bu paçoz müzik kutularında olmaz. Hem neden müzik dinlemek için para vereyim ki?” “Bar müziği mi dinleyeceksiniz?” “Hepsi bir benim için. Ne olmuş ki? Bardayız zaten.” “Tamam, rastgele bir sayı söyleyin, onu seçeyim o zaman.” “Sekiz… Bu arada, bira içer miydiniz bir tane daha? Sizinki bitmiş neredeyse.” “Yok, çok içtim teşekkürler. Bir patates tabağı yemezsem benim için pek iyi olmayacak.” “Neden bu şarkıyı bu kadar seviyorsunuz? Merak ettim. … Buranın baharatlı patatesi harikadır. …
28.06.2023
Kırk iki yaşındayım ama garsonum. Hem de on bir yıldır yapıyorum bu işi. Sevdiğimden falan değil, sadece en az nefret ettiğim için. Pek fazla düşünmeyi gerektiren bir iş değil ne de olsa. Sipariş al, sonra siparişleri mutfağa aktar, sonra da yapılanları sahiplerine taşı. İnsanlara nazik davran, söylediklerini kişiselleştirme gitsin. En kolayı da o vallahi. Oysa bizim garson arkadaşların en çok zorlandıkları şeydir. Onun için benim kadar uzun yıllar boyunca garson kalana rastlamıyorum pek. Gerçi çok sık yer değiştiriyorum. Öylesine ama… kendi isteğimle. O gün hayatımda ilk defa bir şeyi kişiselleştiresim tutmuştu. O kadar bağırtı çağırtı işittikten sonra, öyle iltifatlara maruz …
23.06.2023
Yeni bir hayata başlamanın heyecanını kendi ayaklarının yere aceleyle vuruşunda hissediyordu. Yumuşacık tüylü bir taya benziyordu. Henüz nallanmamış ve elbette yuların ne olduğunu bilmeyen bir taya… Oysa o yuların, dizginin, hatta kırbacın ne olduğunu çok iyi biliyordu. Yok, emin olun öylesine söylemiyorum. Gerçekten biliyordu. Sahipleri ona üçünü de somut olarak tattırmışlardı. Sahiplerinin çocuklarının deneysel projesiydi çünkü. Eh, bunda şaşacak bir şey yoktu. O yontulmamış canavarların başlarında onları yontan bıçaklar yoktu ki. O bıçaklar da yontulmamıştı çünkü. Yontulmayınca da onu kırıyorlardı böyle işte. Onun bir bıçak olacağı yoktu. Bıçak olmak için değil de o bıçaklar tarafından kesilmek, işlenmek için yaratılmıştı. Biliyordu …
13.07.2020
Sakin bir kadındı. Balkona çıkıp sakin ama işitilebilir bir sesle, daha önce hiç duymadığım bir şarkıyı söyleyeceği hiç aklıma gelmezdi. Birisi için söylüyor olmalıydı bu şarkıyı. Belki de onu hiç duymayacak, en azından o an duymayacak birisi için… Yine de onun için önemli değildi. O şarkıyı o an söylemese içinden bir şey basınç yüzünden yok olacakmış gibi hissetmiştim. Şarkının içeriğinin önemi yok. Artık yok; çünkü o kadın o şarkıyı söyler söylemez, onun hafızamda bile kalmasının kadına saygısızlık olduğuna hükmederek unutuverdim.