Kalktığında bir yılanı omuzlarına dolanmışken buldu. Aklına hemen sosyal medyada çok dolaşan, yılanın sahibini yemek için etrafına dolandığı safsatası geldi. Elbette buna inanmıyordu ama bu yılanın onun evinde, onun yatağında ne işi vardı? Onu neden sokmamıştı? Zehirli miydi? Başı tam kulağının hizasında olduğu için kolayca duyuyordu tıslamasını. Yatıştırırcasına tıslıyordu. Yavaş yavaş, bu tıslamaya gizlenmiş sözcükleri seçebildi. “Saklanma…” Diyordu yılan. “Saklanma… Sakın saklanma… Sırları severler; ama çözmeyi sevmezler. Tembeldir onlar. Sen saklanma…”