Telefonu çaldı. Nerede olduklarını, türlerini bilmediği bir dolu kuş sesi çıkıyordu hoparlörlerden. Kim bilir ne diyorlardı bu kuşlar, kim bilir nasıl bir ortamda, nasıl ilişkiler içerisindeydiler? Eh, onun bilmediği, onları her aranışında işitse de anlamadığı kesindi. Ortamdaki kuşların ve rüzgârın sözlerini keserek telefonu açtı. Telefondakinin söylediklerini anlayabilirdi. Telefondakinin yüksek sesi karşısında sıçradı. Eli titremişti. Telefonu uzaklaştırdı ve maalesef yine de söylenen tüm sözleri işitebildi. “Düş yakamdan!” diyordu ses. “Anlamıyor musun? Seni sevmiyorum! Hiçbir zaman da sevmedim. Senden en ufak bir şekilde hoşlanmadım bile. Bunu nereden çıkarttın hiç anlamadım ki!” Nefes almak için duraksadığında, nefeslerini hep ağızdan alırdı, boğazını temizleyerek konuşmaya …