Işıktan vücudu eğilmişti. İnsan gözüne görünemeyecek kadar şeffaf olsa da onu görebilen gözler için bitkin düştüğü ayan beyan ortadaydı. Keşke ne hâlde olduğunu görmesini istediği tek insana görünebilseydi. Keşke! Oysa o daha görebileceği şeylerin bile farkında değildi ki. Nurdan yapılmış incecik bir zemine, gri hareketli gölgeler gibi bir mürekkeple yazardı. Daima… Yani en azından o ana dek tüm ömrü boyunca böyle yapmıştı. Çünkü yazmak için yaratılmıştı. Yazdıkça hatırlamak için. O, yaşayan tüm insanların sayısı kadar olan yazıcılardan biriydi. Bazı kültürlerde onlara “melek” derlerdi ama görevi yazmak olduğu için “yazıcı” demek çok daha doğru olurdu. Ama yazamıyordu işte. Normalde ancak insan …
Etiket: #yazı
27.07.2020
Elindeki patates filizlenmişti. Torbadaki tüm patatesler filizlenmişti… Zehirlenme riskine rağmen onları kullanması gerekiyordu. Kendisi ve bebeği için… Başka yiyecek hiçbir şey yoktu çünkü. Bir şeyler bulacak gücü ya da bebeğin zamanı da yoktu. Birkaç dakika sonra ölmesi mümkündü. Bu filizlenmiş patatesler onu birkaç dakika daha yaşatacaksa, sonra öldürse bile, öyle olsundu. En azından elindeki her şeyi kullanmış olurdu. Patateslerin hepsini filizlerinden arındırmaya özen gösterse de; bunun pek işe yaramayacağını biliyordu. Onları haşlamak için tencereye koydu. Sonra ezip püre yapacak, bebeğine yedirecekti. Çok az bir kısmını da kendisi yerdi belki. Daha sütten kesilmemesi gerekirdi yavrusunun. Diğer dört çocuğunu birer yıl emzirmişti. …
18.07.2020
Bir sıkıntısı mı vardı acaba? Devamlı yürüyordu bir ileri bir geri. Ne düşünüyordu? Sorup sormamayı çok düşündüm. Sormamaya karar versem de gözüm sürekli ona takılıyordu. Derdini sormak yerine, dükkânımın önünden çekilmesini, başka bir yere gitmesini söyledim. Ertesi sabah kalkar kalkmaz ilk aklıma gelen şey oydu; ama onu bir daha hiç görmedim. Şimdi düşünüyorum da; meselâ o Boz Atlı Hızır olsa, kesin gözünden düşmüş olacaktım. Sınavı kaybetmiştim. O delikanlı Boz Atlı Hızır olsa da olmasa da…
17.07.2020
Şarkı söylerken karşılaşmışlardı. Yok, farklı şarkıları… Hatta biri türkü söylüyordu, diğeri İtalyan bir adamın bir şarkısını mırıldanmaktaydı. Türkü söyleyen, diğerinin gerçekten İtalyanca bilip bilmediğini merak etmişti ama tanımıyorlardı birbirlerini, soramazdı. İtalyanca şarkıyı söyleyen, iki elinde tuttuğu iki kahveden birisini ikram etti ansızın diğerine. İkisi de kahveyi seviyorlardı. Artık sorabilirdi. Evet, gerçekten de İtalyanca biliyordu kadın. Adamın bağlama çalıp çalmadığını merak etmişti o da. Sordu… Evet çalabiliyordu. Konuşmaya başladılar… Sohbet, kahvenin rengini almaya başladı. Onun gibi sıcacıktı.
14.07.2020
Çocukların kullandığı manyetik yazı tahtalarından birisi vardı önünde yaşlı adamın. Bir kaldırıma oturmuştu ve yazıyor, tahta dolar dolmaz da yazdıklarını siliyordu. Ben de karşısına geçmiş, yazdıklarını not alıyordum. İlk kez öylece bir yerlere bakarken gözüm ilişmişti tasına. Yazdıklarına bakmak sonra aklıma gelmişti. “Mahallenin delisi,” diye düşünmüştüm ilk başta. Sonra gözlerine baktım, muzaffer gözlerine… İşte ondan sonra aklıma geldi merak etmek. Ondan, o andan sonra da bir daha kalkamadım karşısından.
10.07.2020
Hayallerimle ben ayrı insanlarmışçasına farklıydık. Saatlerce hayaller kuran birisi olduğum mümkün değil anlaşılmazdı. Rutinime bağlı, asık suratlı bir insandım. Bunu bilsem de düzeltmek için; değişmek, hayallerimi yaşamak için hiçbir şey yapmıyordum. Hayatımdaki tek soru kendimle yaşamayı nasıl kıvırabildiğimdi. Ta ki bir uyurgezer olduğumu, bir gizli kamera kayıtlarından, binlerce insanla birlikte öğrenene dek…
07.07.2020
Her hareketinden, nefes alışından, iç çekişinden, konuşma tarzından nefret ettiğimi iliklerimde hissediyordum. Nefret sevgiye çok yakındır diyenlere de zerrece katılmıyordum. Öyle değildi o iş. Umursadığım için nefret ettiğim doğruydu; ama umursamamın nedeni onu sevmem değildi. Yarama basmasıydı. Yaranızı kanatan insanları neden sevesiniz ki? Mazoşist misiniz siz? Ben değildim. Ben, beni iyileştiren insanları severdim ve onu iyileştirmeye çalışarak sevgimi gösterirdim. Bu durum o kadar da karmaşık bir şey değildi ki. Karmaşıklaştıranlar, sevdiklerini bıçaklayanlar, onlara psikolojik işkence yapanlar utansın. Çünkü kolaya kaçıyor onlar. Zarar vermenin basitliğine… Bazıları zarar verdiklerini bile bilmiyor; ama etraflarına özenle bir baksalar, karşılarındakini bir gerçekten dinleseler anlarlar. Oysa …
04.07.2020
Gökyüzüne baktığında bir an hiçbir şey görmedi. Panik olmasına gerek yoktu; çünkü bir hapishanedeydi. Öyle basit bir hücre değildi burası. Hiçlik simülasyonuyla suçluyu sıfırlayıp yeniden inşa etmek üzere tasarlanmıştı. O da buranın yaratıcısı ve ilk deneğiydi. Kendisini şekillendirsin diye, güvenilir tek dostunun ellerine bırakmıştı. Hatırlamak istemeyeceği kadar verisiz bırakıldığı, belirsiz bir zaman, daha doğrusu sadece kırk sekiz saat boyunca orada kalmıştı. Sıfırlanma süreci bitmişti. Şimdi hiçliğe veriler; yani bir geçmiş ve uyacağı bir karakter şablonu yerleştirme işlemine geçiliyordu. Yeni kişiliğini kendi elleriyle programlamıştı. Arkadaşına düşen sadece “başla” tuşuna basmaktı. Bunun için de üç yüz altmış saat gerekliydi. Oradan çıktığında yarası …
26.06.2020
Bir gemide çalışıyordu. Hemen hemen her türlü gemide, her işte çalışmıştı. Yeter ki gemi olsun. Ayakları sabit bir zemine değil de devamlı yaylanan bir zemine bassın… O her işi yapardı. Yeter ki, bir dakika bile olsa denizin kokusunu alsın… O mektubu alana kadar böyle ölmeyi planlıyordu ama mektup onu karaya çağırıyordu. Ağabeyi ölünce; babası, ağabeyinin karısı ve üç çocuğu geride kalmıştı. Hiçbiri de iş görebilir durumda değildi. Tarlanın işçiye ihtiyacı vardı ve bunu yapacak tek kişi kendisiydi. Eşyalarını toplayıp istemeye istemeye gitti köyüne. Oradan kaçışını bugün gibi hatırlasa da… Oradan nefret etse, yaklaşan her adımda göğsü tıkansa da… Köyünden kaçarken …
25.06.2020
Süslenmiş bir masanın başında oturuyor. Masanın etrafında başka hiç kimse yok. O masa boşu boşuna mı süslenmiş? Eğer zihnine bakabilmeyi sağlayan özel bir gücünüz olsaydı ve zihninin içine girebilseydiniz, en azından ilk katmanında sadece büyük bir hoşnutluğun var olduğunu görebilirdiniz. Süslenmiş bir masanın etrafındaki tek kişi olmak, demek ki bu durumda, yani onun için, o kadar da kötü değildi. Hatta son derece mutlu etmişti onu. Aslında zihnine bakmaya bile gerek yoktu. Yüzündeki gülümsemeden de anlayabilirdiniz. Acaba neden koskoca bir masada tek başına oturmak onu mutlu etmekteydi? Bu, masada oturduğu mekânla ilgiliydi. O mekânı sonunda satın aldığından, tek başına kutlamak için …