Güneş, bir şekilde başkalaştı ya da bambaşka bir gök cismiyle yer değiştirdi.
Bilmiyorum, kimse bilmiyor…
Zaten ben bir bilim insanı değilim ki, sıradan bir mimarım. Hoş, tasarladığım binalar artık kimseyi, hiçbir şeyi gözlerden gizlemiyor. Mahremiyet kullanılmaya kullanılmaya unutulmuş bir sözcük. Ya da bir tür kavramsal ütopya…
Eskiden camlar gizlemezken; şimdi en çok gizleyebilen materyaller onlar nedense. Dünya tersine döndü. Aslında dünya yerinde, güneş tersine döndü…
Gün doğumlarında ve batımlarında görülen kızıllığın bir koyu tonu, gece gündüz görünmekte. Güneş sanki köz olmuş yanmakta…
Evet, güneş daima yanmaktaydı; ama bu kez farklı…
Tam on bir yıldır böyle bu durum. Ay kendini unutturdu görülmeye görülmeye. Canlılar uyumayı tekrar öğrendiler. Hele bitkiler…
Fotosentez hepsinde kafa yaptı. Bir şekilde uyum sağladılar ama. En çabuk da onlar…
Artık her şey göz önünde. Bir canlıya baktığımızda kan ya da özsuyu, akışını görmekten başımız dönüyor. Makinelerin çalışışları sır değil…
Röntgen ve benzeri cihazlar atıldı. Ne gerek var ki…
İnsanlar üzerlerinde cam, ayna parçalarıyla dolaşır oldu görünmemek, daha az görünmek için.
Bu güneş ışığında camın neden flu gösterdiğini bilmiyorum. Açıklamalar mevcut da; bana ne…
Teleskoplar, dürbünler, gözlükler göstermiyor hiçbir şeyi. Ne de olsa cama dayalı bir görme tekniğiyle yapıldı hepsi.
Teknikler değişti. Artık en opak maddeden yapılmaya çalışılıyor böyle şeyler; ama aslında en opak madde diye bir şey yok. Deneme yanılmayla bir şeyler bulunmaya çalışılıyor işte.