Birileri tarafından sevilmek… Neden değerli olsun ki? Yani ne kadar sevildiğinizi asla bilemeyecekseniz, asla aynı derecede sevip sevildiğiniz konusunda fikriniz olamayacaksa… ne önemi olabilir bunun? Ancak ve ancak şu yanılgıya düşersiniz. Birileri tarafından sevildiğinizi sanmak… Hiçbir şey sebepsiz olmaz ve insanların sizi sevme nedenleri sizi asla tatmin etmez. Sevildiğinizi zannederken bile çok alakasız göstergelere göre karar verirsiniz. Hatta sizin kendinizi sevip sevmeme nedenleriniz bile tatmin etmez sizi; çünkü çoğunlukla duygusal değildir ve siz, su katılmamış bir romantiksinizdir. Yine de bu romantiklik hayat kurtarır. Umut… sevilme umudu beslersiniz ve yaptıklarınızı bu umuda göre biçimlendirirsiniz. Hah! Oysa çoğu zaman yaptığınız bir şey …
Ay: Kasım 2018
29.11.2018
Bir yanardağın içindeki yuvasından çıktı. Biraz dolaşacak, görünmezliğinin yasını bir gün daha tutacaktı. Ölümsüz yaşamında, bir günün herhangi bir önemi yoktu elbet ama hep gözleyip hiç görünmediği insan alemi için önemli bir zaman dilimiydi gün. Evet, o bir cindi. Bazı insanların kullandığı tabirle bir üç harfli… ki o ‘üç harfli’ tabirini yeğlerdi. Kendi kendisine bir oyun oynardı. “Cin” değil de ‘aşk’ demek istemiş gibi yapardı birisi kendi cinsleri için ‘üç harfli’ dediğinde. Mutlu olurdu o zaman. Cinci olduğunu söyleyen hiç kimse onu görmemişti. Yalan mı söylemişlerdi? Yalan falan bilmezdi onun cinsi oysa. Onun için tuhaf gelirdi insan ilişkileri ona. Yine …
28.11.2018
Alkışları sevmezdi. Ellerin, çıplak derinin birbirine vuruş sesini… Islıkları da sevmezdi. Üç kemiksiz şeyin, iki dudak ve bir dil, bazen bir parmakla birleşip havaya tecavüz etmesinden neden hazzetsindi? Hava ruhun mekanıydı ona göre. Alkış ve ıslık sesleri, beğeniyi belirttiklerini sanıyordu kendilerince. Oysa ona göre öyle değildi durum. Hiç öyle değildi. O, manevi titreşimleri severdi. Beğenileri belirten sessizlikleri… Daha doğrusu, havayı sadece sessizce titreten o elektriği… Oysa bu durum çok az başına gelmişti hayatında. Bir müzisyendi zira. Konserlere gider, eserlerini icra ederdi. Mecburdu, para kazanmalı; yaşamalıydı. Bitirdiği her eserde alkışlanırdı. O alkışlara da yer yer ıslıklar eşlik ederdi. Ne yapabilirdi ki? …
27.11.2018
İşgalciler… Onlardan nefret ediyordum. Ya da işgalci olma huyunun yanlış kullanımından… İnsanın amacı mıdır fethetmek? Başka ruhları, vücutları, alanları… Yoksa herkes böyle değildir de; ‘işgalci’ olmak bir kişilik bozukluğu mudur? Ben mesela, her geçen gün bilgiyi, beynimdeki el değmemiş alanları, insanların saygısını, kendime olan saygımı işgal etme amacındayken; bazılarının amacı… farklıydı işte. Neyi fethetmeye, işgal etmeye çalıştıklarını bile anlamadığım, hatta kendisinin bile anlayamadığını düşündüğüm insanlar vardı çevremde. Beynimin daha fazlasını kullanmak, daha fazlasını işgal etmek gerekiyordu anlayabilmek için herhalde. Yavaş yavaş yapıyorlardı bunu. Bir gün geliyordu seni övüyorlardı, birkaç hafta sonra… Her işlerini yapar halde buluyordun kendini. Ya da seni …
26.11.2018
Küçük, kaç yaşında olduğunu bilmediğim bir çocuk vardı bugün. Bir hastanenin bekleme salonundaydı. Broşürleri renklerine göre düzenledi, düşen birkaç tanesini topladı ve düzgünce yerine koydu. Düşündüm… Biz ne zaman, kaç yaşımızda bundan vazgeçmiştik? O çocuk bizim yaptığımızı yapacak mıydı? Ne zaman yapacaktı? Bir ah çektim, yüzüme düşen saçlarımı bile kıpırdatamadım, nerede kaldı karşıki dağları yıkmak.
25.11.2018
Bunun üzerine, tekrar ailemin yanına döndüm. Belki kendim gibi düşünenleri bulabilirdim orada. Ailemin bulunduğu çevreye pek az girdiğimden; onların tersine içinde bulundukları durumdan sıkılan, bu durumu değiştirmek isteyen birileri vardı belki de. Birkaç genç… Sadece birkaç genç bulabilmiştim. Onlar benim yaptığım gibi gerçek dünyaya atılmamış, yüzünün bir tarafını yakmak gibi radikal bir saçmalıkta bulunmamıştı. Onlar ellerinin nasırlarıyla övünmekle yetinmişlerdi. Aslına bakarsanız, ‘yetinmek’ sözcüğü pek bir ukalaca kalıyor. Onlar benim yapmak istediğimi, ortam değiştirmeden yapabilmiş, hatta kendilerini altınlara kabul ettirebilmişlerdi. Oysa ben… Artık kaslanmışlardı. Yüksek ısı olmadan sertleşmenin bir yolunu bulmuşlardı. Aralarına katılıp ellerimin nasırlanması, güçlenmek ve sertleşmek için çalışmaya başlamıştım. …
24.11.2018
Neden altın sevilir? Az olduğu için mi? Parladığı için mi? Oysa yumuşaktır saf altın. Hiçbir şey yapamazsın. Sadece süs/şatafat için kullanırsın. İşte altın gibi insanlar da vardır… Azdırlar. Eğer çok olsalardı… Dünya bile dönmezdi herhalde… Körle yatan şaşı kalkardı, üzüm üzüme baka baka kararırdı… Dünya, bu altın insanlara baka baka tembelleşirdi… Evet, azdır bu insanlar; ama hep onlar görünür. Parlaklıklarından mı? Ben de öyleydim. Bir altın cevherinden çıkmış, somlaştırılmıştım. Asil bir soyumuz vardı. Hiç iş yapmazdık… Eee, hizmetçilerimiz ne güne duruyordu ki. Utanmadan; onlara “Yardımcı” derdik. Birisinin yardımcı olması için senin bir şey yapman ve onun yardım etmesi gerekmez mi? …
23.11.2018
Kendini duvarın dibinde unutulmuş, yan yan yürüyen, kurmalı bir yengeç gibi hissediyordu. Birkaç saniye sonra zemberek boşalacak, kurmalı yengeç duracak sanırdınız… Yengecin yavaşlamasından anlardınız bunu belki. Ya da zemberek boşalırken duyulan o cızırtının git gide azalan küçük çıtırtılara dönüşmesinden… Oysa zemberek bir türlü boşalmazdı. Yavaş yavaş denize gömülen Hollanda’dan daha ağır hareket etse de; bir türlü boşalmak bilmezdi işte. Ve yengeç, bir an dahi duvarın dibinden ayrılmadan; ağır ağır ve yan yan, yürürdü. Durmadan… Duramadan…
22.11.2018
Bir tercümandım. Dünyada konuşulan tüm dilleri biliyordum. İnanın bana… Bir dili öğrenmek için onu birkaç saat dinlemem yetiyordu. Aranan bir insandım. Bereket çoğu bana inanmıyordu. İşin içinde bir iş olduğunu düşünen, kendilerini uyanık olarak gösterip benimle ilgilenmeyen, bana iş veren insanlara aptal gözüyle bakan insanların varlığı ilginçti. Aptal yerine konmaktan korktuklarından gerçekten aptallaşan insanlar… Her ipte oynar, her tür çeviriyi yapardım. Her dilin mantığını anladığım için; kültürlerin insanları nasıl etkilediğini görüp hiçbir şeye şaşıramaz hale gelmiştim belli bir zaman sonra. Bu kadar basit bir şeyde şaşırılacak bir unsur bulamazsınız değil mi? Başlangıçta ben de öyleydim, sonra çok şaşırdım ve şimdi… …
21.11.2018
Bir kolyem vardı, aile içinde nesillerdir aktarılan. Birkaç kız çocuğu olsa bile bir şekilde hak edenin aldığı; ya da zorbalıkla alınan… En son da ailenin tek kız mirasçısı olan bana aktarılmıştı. Galiba ben son olacaktım çünkü çocuğum olmuyordu. Bir bebeği evlat edinmek istiyordum yıllardır ama bir türlü kendimi gerçekten hazır hissetmiyordum. O gün, bir kafede yalnız otururken; küçük bir kız çocuğu yanıma geldi. Kirliydi. Sokakta yaşadığı belliydi. Kolyemi tuttu ve istedi. Öylece, istedi. Gösterişten oldukça uzak olan kolye, satılsa zerrece para etmezdi. Parlak falan da değildi… Oysa o para bile istememişti. Verdim… Kolyemi de… Anneliğimi de…