Uzak bir yerlere gitmek için çıkmıştı yola. Nereye gideceğini bilmeden… Önemli olan adım atmaktı ona göre. Parası yoktu. Çıkar çıkmaz önüne tuhaf bir köpek gelip durdu. Genetiğiyle oynanmış köpeklerden biriydi. Daha önce görmediği türden bir köpek. Tüyleri kirpi okuna benziyordu hayvancağızın. Kendi kulağını bile kaşıyamazdı ki acıdan. Silkelenemezdi. Çantasından çakısını çıkarıp hayvanın oklarını budamaya karar verdi. Yolu falan unutmuştu bile. hayvan hâlinden memnundu. Ne zaman büyürdü bu oklar acaba? O olmayacaktı ki bu okları teker teker budasın. Saatlerce budadı… Neden sonra, köpek şöyle bir silkelendi. Kulakları o tanıdık lap lap vurma sesini çıkardı. Üşüyordu ama ziyanı yoktu. En azından acı …
Ay: Ekim 2017
30.10.2017
Bir ormanın ortasındaydı. Kendisini küçücük hissediyordu. Etrafındakiler o kadar büyüktü ki. Bir çiçeğin yaprağı bile devasa görünüyordu gözüne. Düşüncelerinin gücünden midir bilinmez, git gide küçülmeye başladı. Alice’in harikalar diyarında dahi böylesine rastlanmamıştı. Üstelik o küçüldüğü ölçüde renk kazanıyor, bir gökkuşağının yedi rengi onu tıpkı bir kuşak gibi sarıp sarmalıyor, etrafını uyarırcasına çevreliyordu. O küçüldü, gökkuşağını oluşturan renkler parlaklaştı. O kadar küçüldü ki, ormanın küflü zemininde o parlak renklerine rağmen uzun bir süre boyunca gözden yitti. Ardından onu bir daldaki bir çiçekten öz almaya çalışan bir sinek kuşu fark etti. İlk kez bir canlının dikkatini çekmişti. Ama sinek kuşlarının ilgisi çabuk …
29.10.2017
Bir salyangoz kabuğunu delip üfledi. Bunu yaparken şapkasını takarmışçasına sıradan bir şey yapıyordu sanki. Oysa çıkan ses hiç de sıradan değildi. Hiçbir müzik aletinden bu denli bilinçli bir ses çıkmamıştı şimdiye kadar. İsrafil’i bekleyen bir salyangoz mu olacaktı acaba, ayaklarının dibinde ölüp kabuğunu sunmak için? Onun için mi bu kadar yavaş sürünmekteydiler salyangozlar? Bu kadar aldırışsız…Bunları düşünerek, kabuğu bir daha üfledi. Kabuğu ağzından çıkartmayacaktı fakat. Nitekim soluk borusuna dekoratif bir tıkaç olarak düşündüğü kabuğu, yerine yerleştirdi. Kabuktan geçen nefes son nefesi olmuştu. Tıpkı planladığı gibi…
28.10.2017
Vıcık vıcık bir karışımı ellerinin arasında yoğurmaktaydı. Ara sıra, düzleştirmek için mermer tezgaha çarptığında, karışımın tezgahı eritmesi umurunda değilmiş gibi görünüyordu. Karışımı yoğurduktan sonra, içinde maya varmışçasına kabarmaya başlayan karışımdan ellerini sıyırdığında, ellerindeki etlerin sıyrılmış olduğunu fark etti. Bu durum da umurunda değildi. Karışım kabardı ama taşmadı. Düzgün ve kıvamlı şekilde kabarıp bel hizasını geçti, tezgahtan muntazam bir şekilde sarkıp zemini kaplamaya başladı. Yavaş Yavaş ona doğru uzanıyordu. Bu daveti ikiletmedi ve davete kafa üstü icabet etti.
27.10.2017
Ellerine birer ağırlık aldı. Yirmi kiloluk birer çubuk ve onar kiloluk üçer yuvarlaktan oluşan ağırlıklar… Kollarını sallayarak yürümeye başladı. Yüzü büzüşmüştü, galiba üzgündü? Yürürken; bir pisi otunun üzerinde bayrak gibi dikilmiş, dalgalanan bir teleği, dengesi bozulmasın diye ağırlıkların ikisini de omuzlarına yatırarak eğilip aldı. Baş ve işaret parmakları arasında tutup alaca tüyün renklerine, her renk taneciğini taktir ederek baktıktan sonra saçlarının arasına iliştirdi. Tekrar yürümeye başladı. Mahalle arasında, taşları yer yer düşmüş bir kaldırımın üzerine başıboş bırakılmış, devamlı gülen bir oyuncak bebeği aldı ve tam kulağıyla omzu arasına sıkıştırdı. Artık her adımda bebeğin gülüşünü tekrar tekrar dinleyebilecekti. Yürümesine devam ederken; …