Çok kalabalıktı. Açık hava olmasına rağmen sesten boğuluyordu insan. Oysa tertemiz, serin bir hava vardı. Bu kadar tantana, adamın birinin konseri yüzündendi. İşimden eve gitmek için hep o yoldan geçerdim. Bu kez de dalgınlıkla yolumu değiştirmemiş, kalabalığa girmiştim. Aslında severdim şarkılarını. Sorun kalabalık ve gürültüydü. Yanımda benim yaşlarımda bir adam bağıra bağıra onun bir şarkısını söylüyordu. Ne var ki, söylediği şarkı sahnedeki sanatçının söylemekte olduğu değildi. Onun dışında herkes sanatçıya eşlik etse de; o avaz avaz bağırarak şarkısını söylemeye devam ediyordu. Kendimi yanımdakine eşlik ederken bulduğumda şaşırmıştım. Sesim o kadar gür çıkmasa da ben de bağırıyordum. Şarkımız bittiğinde bakıştık ve …
Son Yazılar
26.11.2024
Yüksek sesle esneyen insanlardan oldum olası hoşlanmamışımdır. İstisnasız empatiden nasiplerini almayan insanlar olmuşlardır. En azından rastladığım insanlar öyle çıkmıştır. Düşünüyorum da acaba davranış değiştirsem, yani yüksek sesle esnesem umurssamayı bırakabilir miyim?
31.10.2024
“Bu altı oldu.” “Bu da yedinci.” “Tamam da, mecbur muyuz yedi defa aynı müziği dinlemeye hanımefendi? Kafayı yedim be!” “Siz atın bu kez madem.” “Benim sevdiğim müzikler bu paçoz müzik kutularında olmaz. Hem neden müzik dinlemek için para vereyim ki?” “Bar müziği mi dinleyeceksiniz?” “Hepsi bir benim için. Ne olmuş ki? Bardayız zaten.” “Tamam, rastgele bir sayı söyleyin, onu seçeyim o zaman.” “Sekiz… Bu arada, bira içer miydiniz bir tane daha? Sizinki bitmiş neredeyse.” “Yok, çok içtim teşekkürler. Bir patates tabağı yemezsem benim için pek iyi olmayacak.” “Neden bu şarkıyı bu kadar seviyorsunuz? Merak ettim. … Buranın baharatlı patatesi harikadır. …
30.10.2024
Dükkana girdiğimde fark etmiştim onu içimdeki boşluğumla. Evet, ben içimdeki o boşluğumla görür, işitir, algılar, konuşurum. İşte o zaman da onu fark etmiştim. Ağır, dengeli, iyi tutuşlu bir bardak istediğini ilan etmişti ve raflardaki her bardağı kaldırmıştı teker teker. Sıra bana gelmişti… O an, dokunduğu an boşluklarımız birbirimize geçmişti. Kaldırmıştı beni diğerlerine yaptığı gibi. Üzerimdeki kabarık resmi anlamaya çalışmıştı önce parmaklarıyla. “İki insan…” demişti. O dalgın tavırla. Annesine sormuştu sonra. Üzerimdeki kalpten baloncukları çok sevdiğini söylemişti annesinin cevabını dinlemeden önce. Bir kızla bir oğlan vardı üzerimde. Mutluydular… Eli kulbumda olduğu için, içimdeki boşluğumla anlayabilmiştim bu tür bir mutluluğu yaşatmak için …
18.10.2024
Tek başıma tatil yapmak istiyordum. Aslında başka seçeneğim yoktu. Ya evde oturup kimsem olmadığı için ağlayacak, ya da kendi başıma harika birkaçç gün yaşayacaktım. Belki birileriyle tanışırdım. hayatıma renk gelirdi… Netten tatil olanaklarına bakarken birden telefonum karıştı. Her dokunuşumda, ekran her kıpırdanışında tuhaf bir ses çıkmaya başladı. “grkp grkp… grkp grkp…” Telefon bozulmuş olamazdı. Bozulsa böyle mi bozulurdu? Aldığım tüm önlemlere rağmen biri hacklemiş olmalıydı. Onu sonra hallederdim. Bilgisayarımı açıp oradan gireyim dedim, Açar açmaz faremin ya da klavyemin her hareketinde aynı ses… “grkp grkp… grkp grkp…” Telefonumu hackleyen bilgisayarıma da girmiş olmalıydı. Bilgisayardan epey anlardım. Zamanım vardı, format atabilirdim. …
17.10.2024
Kabaklar çoktan kurudu. Gelip kendilerini iplerden çözecek eli beklemedeler. Onları alıp oyan, şekillendiren bıçağı ağaçtan duymuşlar, merak ediyorlar. Ağaç yapraklarıyla havayı kollamakta. Ne zaman gelecek?Bekçi şimşirlerle sözleşmiş gerçi, geldiğinde kendisine haber verecekler. Yine de o da gözlemekte etrafı. Yerin altında bile kökleri diğer köklere haber sormakta. Sandalye de aynı telaşta. Çoktan topraktan ayrılmış olsa da hâlâ canlı bir telaşla çarpmakta atomları. Lamba suskun. Doyuyor güneş ışığına ki akşam konuşabilsin ışığıyla onunla. Gelecek ve o sandalyeye oturup kabakları oyarken ya da kitap okurken onu dinleyecek gözleriyle. Ve anlatacak… Okuduğu kitaplardan bahsedecek. O kendi kendisine konuştuğunu sanacak. Lambanın onunla konuştuğunu, sandalyenin eli …
16.10.2024
Ne işim var benim burada? Kendi hâlimde yaşayıp gidiyordum oysa. Sonra, bir anda, bu cehennemde peyda oluverdim. İnsanların uğradıkları bir yer burası. Dinlenmek için geliyorlar, yani onlara hizmet ediyorum. Eh, alışık olduğum bir şey sayılır. Ne de olsa ben de yollarını kaybetmiş, terk edilmiş çocuklara hizmet ediyordum bir zamanlar. Şimdiki gibi parayla olmasa da karşılığını alıyordum tabii. Kendi evim değil ama bu ev de hiç fena değil. En önemlisi güneş alıyor. Begonvillerin çiçeklerinden adeta evin duvarı görünmüyor. En azından bu eve gelenler bundan gayet memnun. Ne diyorlardı? … Nostaljik bir ev burası. Evet, bu ev de çok güzel görünüyor tabii …
20.09.2024
Kapıyı çaldığında merak ettiği şey nasıl karşılanacağıydı. Eski tip zilin zırıldaması bittiğinde kalp atışları yükseldi. İçeriden bir çıtırtı sesi geldikten bir süre sonra kapının hemen arkasından bir ses daha geldi ve kapı açıldı. İçerdeki yüzü gördüğü an, kalp atışları birer balyoza dönüşüp göğsünü dövmeye başladı. Dile kolay, birkaç salise içinde her şey değişecekti. Oysa hiçbir şey değişmemiş, her şey eskisi gibi devam etmişti. Bu iyi mi olmuştu? İçi rahatlamamıştı da… En azından o kadar zamandır ne yapmakta olduğunu sorsa iyi olmaz mıydı? Kendisi de bir şeyler anlatabilirdi ama sorulmadan anlatsa… tuhaf olmaz mıydı? Ağzındaki cümleyi yarıda bırakıp bir adım geri …
18.04.2024
Yazıyorum… Yazıyorum… Ellerim ağrıyor! Ellerim ağrıyor ve parmağımdaki eklemler çatırdıyor! Belim doğrulamıyor artık! Midem bulanıyor mürekkep kokusundan. Ekrandaki mürekkebin kokusunu hayal ediyorum ve midem bulanıyor. Ekranda mürekkep olmadığını bilsem de hayal ediyorum işte. İğrenç bir koku geliyor burun deliklerime ve midem bulanıyor. Bu gereksiz bulantı kuvvetsizliğimden kuvvet götürüyor; ama ben ara vermeksizin yazıyorum. Ne yazdığımın önemi yok. Ateş çukurundaki ateşi söndürmenin günah olduğunu bilen/belirleyen ilkel toplumlar gibi düşünüyorum ben de. Yazmayı bırakmak günah! Bırakırsam ölürüm! Ruhum azap çeker! Bedenim ve zihnim çekeceğim azabı düşündükçe titriyor ve ben titreyerek de olsa yazıyorum… Klavyenin sesi bir ilahiymişçesine kulaklarımda. Afrika tamtamlarıymışçasına, kilise çanlarıymışçasına… …
17.04.2024
“İyi akşamlar…” “İyi akşamlar hocam.” “Nasıl gidiyor?” “Fena değil hocam. Aslında hiç fena değil… Yine de fazla umutlanmamak lazım tabii.” “Bir şey mi keşfettin?” “Hani içlerinde metal bir sandığa benzeyen bir şey vardı ya…” “Evet…” “Onu açabildim.” “Nasıl? Bir zarar gelmedi değil mi?” “Olur mu hocam. Çok dikkat ettim açarken.” “Dikkat edeceğini biliyorum… Peki nasıl yaptın?” “Bir delik vardı ya… İşte onun içine mum akıtıp kalıbını çıkarttım ve yumuşak bir metalle o kalıba göre…” “Bazen ne kadar da aptal olabiliyoruz değil mi? Basit şeyler dururken… İşte ben senin basit olanı küçümsemeyişini seviyorum… “…” “İçinden ne çıktı peki sandığın?” “Bir yumurta… …