31.05.2020

Bir mağarada değerli olduğunu kimsenin bilmediği bir taş oluşmuştu. Yavaş yavaş… Bir bakteri türünün atıklarının birleşiminden oluşan bir taştı bu. Hava almayan bir mağara olduğundan aslında hamur gibi olan bu madde, oksijeni gördüğü an elmastan da sert bir duruma gelmekteydi. Bununla oksijen tüpü olmadan bir sürü sanat eseri yapan keşişler vardı. Din ve inançlarının temelini havasız kalarak bu hamurdan bir şeyler yapıp onu havayla kavuşturmaktı. Havasız kaldıklarında kendilerinden geçiyor ve her defasında ölüme yaklaşma tecrübesi ediniyorlardı bu insanlar. Onun için cesaret ve risk almak onlar için doğallaşıyordu. Bu malzemeye yumuşak ölüm deniyordu. O sertleşir ve ölümsüzleşirken siz ölebiliyordunuz. Artık dünyadaki …

Okumaya Devam Et

30.05.2020

Paslı bir bisikleti vardı. Arka tarafındaki metal kısma bir kasa şerbet dolu şişe bağlar, onları belli mekânlara giderek satardı. Şerbetleri kendi elleriyle yapardı. Reyhan, demirhindi, kızılcık şerbetlerinin yanı sıra kendi tarifleri de mevcuttu. Her gün bir kasayı çoğunlukla aynı insanlara satardı. Ben de o insanlardan biriydim ve her defasında bisikletin gidonunda asılı olan boş kaplumbağa kabuğunun neden orada olduğunu merak ederdim. Eğer o bir süs ise, tuhaf bir süsleme anlayışı vardı bu adamın. Yok değilse de; neden oradaydı? Cesaret edip sormalıydım bir gün bu bağanın hikmetini. Sormalıydım sormasına da adamın gözlerinde beni bunu sormaktan alıkoyan tuhaf bakışlar vardı. Aslında korkunç …

Okumaya Devam Et

29.05.2020

İyi bir kimya mühendisi adayı olduğumu söylerdi hocalarım. Oysa şimdi, kozmetik ürünler yapan bir fabrikanın araştırma geliştirme bölümündeyim. Eften püften bir sürü ürün geliştirmek için. Ne yapayım, ancak burada iş bulabildim bu yolsuzlukta. Kadınlara, adamlara, hatta çocuklara, olduklarından farklı bir görünüm, koku ve doku verebilmek için uğraşıyorum. Temizlik sadece küçük bir detay. İnsanların asıl istedikleri olduklarından farklı olmak sadece. Ama çok güzel bir sürpriz hazırladım onlara. Erkekler için baharatlı bir tıraş losyonu, kadınlar için ise bordo bir ruj… Bu ürünleri kullandıklarında çok rahatlayacaklar, eminim buna. Ağızlarından yalan çıkmayacak. yani nasıl uyguladıkları önemli değil aslında. Ruj ya da oje olması, tıraş …

Okumaya Devam Et

28.05.2020

Kendi ağaçlarından topladığı bol çam fıstığıyla süslediği irmik helvasını karmıştı. Her fıstık ona duyduğu muhabbeti, sevgiyi ve şefkati anlatsın dilemişti. Neye yarayacaksa? Ölmüştü işte, gerisi boştu. Alem helva yese ne olacaktı? Domuzlar, afiyetle yemişlerdi canım helvayı. Helvasından, fıstığından değil… Onun helvası olduğu için. Onun ölümünden mutluluk devşirdikleri için… Aha şu ite de kızan gelmişti. Dişi kancık… İstediğiyle işini görürdü nasıl olsa, ne olacaktı ki? Kim ne diyecekti hayvana? Oysa o dul bir kadındı artık. Bir şey yapmasa da yapsa da aynı olacaktı. Herkes aynı bakacaktı belki de. Evlenmek isteyeceklerdi yaşlı adamlar onunla. O ise, kimsede onda bulduğu büyüyü bulamayacak, kendisine …

Okumaya Devam Et

27.05.2020

Gündüzleri tüm gün yumurta topukları ve kehribar tesbihi ile boy gösterirdi Ekber Baba. Zenginden alır, fakire aynen verirdi. Kendisi de pek mütevazı bir evde yaşardı. Mahallenin tenha kısmında, boş bir arazinin yanındaki tek evde… Rivayete göre o boş arazi de onundu da meçhul bir sebeple orayı boş tutmak istiyordu. Tabii bunu söyleyen kimsenin elinde bir delil yoktu. Laf aramızda, bu rivayet doğruydu. Hatta Ekber Baba evine kimseleri almaz, diğer kabadayıların aksine tüm işini gündüz hallederdi. Gece tüm yetkiyi sağ kolu Kerim’e vermişti ama gece pek iş çıkmamasını sağlardı. Bunun bir tek sebebi vardı. Acuze Nene derler büyücü bir kadının yaptığı …

Okumaya Devam Et

26.05.2020

Uyandığımda yastığımın üzerinde, yüzümle mesafeli bir konumda durup o kırmızı gözleriyle bana bakıyordu. Gözlerimin ta içine… Küçücüktü, tüyleri ince, temiz ve gürdü. Kuyruğu da ince ve kısaydı. Hafifçe cikliyordu. Yani ciklemekle viyaklamak arası bir sesle mırıldanıyordu. Çok iyi anlamasam da galiba bir deney faresiydi. Normal şartlarda farelerden pek hoşlanmazdım. En azından kâğıt üstünde böyleydi. Bir fareyle daha önce karşılaşmadığımdan bunu şimdiye kadar test edememiştim. Elimi ona doğru uzattığımda kaçmamıştı. Oysa bildiğim kadarıyla fareler epeyce korkak yaratıklardı. Yanımda uyuyan birisine ‘günaydın’ der gibi okşadım onu. Selamlamak istermiş gibi elime doğru sokulup cikledi. Kahvaltı ederken; misafirlere vermek üzere dolapta tuttuğum peynirden çıkardım, …

Okumaya Devam Et

25.05.2020

Mikolog olduğunu söyleyen bir adam vardı. Mantarlar hakkında eğitim alıp bir mantar uzmanı olduğunu iddia ediyordu. Tamam da neden buracıkta, bir pazarda tezgâh açmıştı? Bu sattığı mantar değildi ki. Merak ettiğimden sormak için yanına yaklaştım. Dediğine göre, o sadece bir mikolog değildi. Botanik ve kimya ile de uğraşıyordu. Yaptığı tozu tüm bilgi birikimi ve deneyimleriyle geliştirmişti söylediğine göre. Bu toz ilaç değildi. Onun için bir firmaya götüremez ya da bu şekilde test ettirmekle uğraşamazdı. Bunun için kimse ona şans vermezdi. Bizler, eğer istersek deneyebilirdik. Bu tozdan bir çay kaşığı alan insan, ölen insanlarla iletişim kurabilirdi. Sadece ölenlerle değil. Farklı boyutlardaki …

Okumaya Devam Et

24.05.2020

Bir insanla başka bir insanın selamlaşma ritüelleri hakkında birçok fikrim vardı. Herkes gibi… ama o… bu tür fikirlere tamamen aykırı davranıyordu. Bir cihazı vardı. Selamlaştığı herkesin burnuna tutuyordu bu cihazı, ya da ağzına. Verdiği nefesi analiz ediyor ve ona göre davranıyordu. Tıpkı bir ayının, başka bir ayıyı gördüğünde yüzüne nefesini üflemesi, dolayısıyla etrafta ne tür yiyecekler olduğunu anlatması gibi… Tabii bu analiz sadece yiyecekle ilgili değildi. Söylediğine göre, tamamen kendi geliştirdiği bir makineydi. Bu aletin daha detaylı iletişimlerde kullanılacak bir de saç analiz eden aparatı vardı. Eh, o asla işini şansa bırakmazdı. Bir gün, aniden cihazını yanında taşımaz olmuştu. O …

Okumaya Devam Et

23.05.2020

Bir sürü insanın, birkaç gün kaldıktan sonra aniden gittiği, birkaç insanın da gelip gidenlerin yemeklerini yapıp yataklarını düzelttiği, samimi bir evdi burası. İnsanlar buraya ‘pansiyon’ diyorlardı. Tuhaf kokulu kâğıt ve metal parçalarını ya da plastik kartları onlara verdikten sonra yerleşebiliyorlardı ancak. Ben öyle anlamıştım… Ben ise hiçbir şey vermek zorunda değildim yemek ve yatmak için. Eh, ben bir köpektim çünkü. Buranın sahipleriyle bağlı olmasam, yani onların olmasam da buranındım işte. Gelir giderdim… Canım istediğinde masaların yanlarına gidip sokulur, biraz oradan biraz buradan, bir şeyler tıkınır, onları hazmetmek için de birilerinin ayağının dibinde uzanırdım. Severdim okşanmayı. Birilerinin desem de; öyle rastgele …

Okumaya Devam Et

22.05.2020

Rahatın gerçekten battığı nadir insanlardandı. Kendisine işkence etmek gibi bir niyeti yoktu. Nefret de etmiyordu varlığından. Sadece rahattan rahatsızlığa geçme hâlini sevmiyordu. O alışma anı zor geliyordu ona. Bu konuda verdiği bir tek ödün vardı. Yumuşak bir battaniyesi vardı kendisine kullanmak için izin verdiği, hatta bunun için can attığı. O sokaklarda yaşayan küçük bir çocukken başka bir çocuk vermişti kendisine battaniyeyi. O zamanlar maviydi, şimdiyse rengi belli değildi. Galiba griye çalıyordu; ama kesin bir şey söylenemezdi tabii. Eskimişti ne de olsa. Çocuk, annelerinin kardeşiyle kendisine aynı renkte iki battaniye aldıklarını; fakat kardeşinin öldüğünü söylemişti. Onun için vermişti ona bu battaniyeyi. …

Okumaya Devam Et