Kapıları sever misiniz? Eğer severseniz açık mı seversiniz; yoksa kapalı mı? Peki kapı zillerini? Kuş seslileri mi, cazırtılı olanları mı; ki artık yok onlardan ya da çok az var, yoksa şu melodili olanları mı? Ha, “ding-dong” sesini havaya salan o harikulade zilleri seçeneklere koymayı unuttum. Söylememe bile gerek yok tabii, ben onları seviyorum. “ding” ya da “dong” kardeşim. “Var” ya da “Yok” “Açacak” ya da “Açmayacak” Bu zil bana diyor ki: “Hocam ben bir kapı ziliyim. Kapıya geldiğinde varlığından haberdar ederim. Bu kadar benim işim. Basit… Biliyorum, zaten hayatın karmaşalarla dolu, niye sana daha fazla karmaşa yaratayım ki? Neden kafanı …
Ay: Ocak 2019
30.01.2019
“Nasılsın?” “Kötü olduğumu mu düşünüyorsun?” “İyi misin peki?” “Bunu neden sordun?” “Sormamam için geçerli bir nedenin var mı?” “Olmadığını mı düşünüyorsun?” “Dünden sonra neden bu kadar tuhaf davranıyorsun bana?” “Neden tuhaf davrandığımı düşündün?” “Tuhaf davrandığın için böyle düşünmüş olamaz mıyım?” “Nedir tuhaf olan?” “Tuhaf olmayan nedir? Her zamanki gibi olduğunu mu iddia ediyorsun?” “Bugün farklı olduğumu mu söylüyorsun?” “Bu kadar kaçamak davranır mıydın?” “Davranmaz mıydım?” “Haıtrın sorulduğunda kısa bir cevap vermez miydin başka zaman olsa?” “Dünden beri sana kızgın olduğum için mi hatrımı sorduğunda dolambaçlı davrandığımı düşünüyorsun?” “Kızgın mıydın, kızgın mısın?” “Ahhh! Neden kızgın olmayayım ki! Sen olsaydın bana kızmaz …
29.01.2019
Selamlar dostlar… Aslında neden “Selam”ın sonuna çoğul eki eklenir, bir türlü anlam vermiş değilim; ama bu geleneği bozmayacağım. Ha bir de “Merhaba”nın sonuna eklenir sevgili çoğul eki. Oysa hoş karşılanmışlık, çevresi sınırlanmamışlık, yeri geniş olmuşluk, cömertlik falan demektir Arapçada “Merhaba”. Aslında bu gereksiz çoğul ek israfı “Teşekkür” sözcüğü için de geçerli; ama bir galad-ı meşhur olup çıkmış sevgili dilimizde. Olsun be! Çıksın… Ben “Teşekkür”ü “-ler” ile seviyorum zaten. Ne o öyle kuru kuru… “Teşekkür….” Ulan öküz! “Teşekkürler” desene… Neyse neyse… Ben şimdi sizlerin huzurlarınıza, “-lar…” bak yine çoğul konuşuyorum, neden geldim onu anlatayım. Şimdi bakın… yok bakmayın, dinleyin… Sakın bakmayın …
28.01.2019
Ölmüştün; artık geri gelmeyecektin; ama seni görmek istiyordum. Tam boy bir fotoğrafına bakarak ve kendimden bir şeyler de ekleyerek tam boy bir heykelini yapacaktım ve stüdyo dairemin tam ortasına yerleştirecektim. Önce demir ve tellerden bir armatür yapmalıydım. Hurdacıya gittim ve bir sürü demir aldım. Elektrikçiden bir sürü bakır tel… Kaynak makinesi de kiraladım kiralık ekipmanlar bulunduran bir yerden. Demirler kir pas içindeydi. Temizleyip pırıl pırıl parlattım onları. Heykelin içinde olacaktı ve görünmeyecekti ama ben bilecektim kirli olduklarını eğer temizlemezsem de içten içe vicdan azabı duyacaktım. Demirleri birbirlerine kaynatarak, telleri aralara dolayarak; seninle, vücudunla hiç ilgili olmayan, her heykelde bulunacak olan …
27.01.2019
Gülümsemeyi sevmeyen birisini hayal edin. Gerçekten sevmeyen birisini… Gülümsemeye değecek hiçbir şey görmeyen… Hiçbir yerde… Hayatın hiçbir safhasında… Bu hayal ettiğiniz kişi, hiç mi gülümsememiş hayatında? Bebekken; annesini ya da annesi bildiği kişiyi gördüğünde bile mi? Ona komik gelen hiçbir şey olmamış mıydı? Hayatı fazlasıyla ciddiye mi almıştı; yoksa tam tersi mi olmuştu? Bunların hiçbirini öğrenemeyeceksiniz; çünkü o öldü. Onu sevdiğinizi hayal edin ve onun için üzüldüğünüzü. Yas tuttuğunuzu ve tutarken onun yerine hep güldüğünüzü…
26.01.2019
Çantasından bir lira çıkarıp çocuğa verdi ve bir ıslak mendil aldı. Pakete doğru düzgün bakmadan çantasına koydu ve unuttu. Ertesi gün, iş çıkışı bir kafede buluşacaktı arkadaşlarıyla. Bir şeyler yedikten sonra eline bulaşan sosu temizlemek için çantasına baktı. Bir ıslak mendil paketi olmalıydı çantasında. Farklı bir şekilde paketlenmişti bu ıslak mendil. Nereden aldığını bile tam olarak hatırlamıyordu. Açıp elini silecekti… Açar açmaz kafeyi harikulade bir koku doldurdu. Keskin olmayan; ama dağılan bir kokuydu bu. Pakete tekrar baktı ve hatırlamak için kendisini zorladı. Bir sokak çocuğundan aldığını anımsadı. Hem de bir lira vermişti bu harikulade kokuya… Paket, seri üretim olmadığını düşündürten …
25.01.2019
Genç kadın, kalktığında vücudunun ağrıdığını fark etti önce. Sonra yattığı yerin sert ve soğuk olduğunu… Ardından hatırladı… Kirasını ödemediği için evinden atılmıştı. Tek başına yaşıyordu. Evi de aslında bir stüdyo daire idi. İşten atıldığından kirayı ödeyememişti. Atıldığı işse sekreterlik idi. Sırım gibi, hareketli; ama yine de tembelin teki olan patronunun her işini yapmayı artık kaldıramadığı için ters bir şey söyledikten hemen sonra kovulmuştu. Tazminatını bile vermemişti sevgili patronu. İşinden çıktığı için memnundu. Birisinin her işini yapmak ve bunu onun kendisine mal etmesi, çok can sıkıcı olabiliyordu. Ücretli bir çalışan olması her şeyi affettirebilir, doğal sayılmasını sağlayabilirmiş gibi onu ezdikçe eziyordu …
24.01.2019
Sararan dişlerinin tüm zavallılığıyla bana gülümsediğinde, ona acıdığım için kendimden nefret etmiştim. Ben kimdim ki! Yine de acımıştım işte, acıyordum… Dişleri sapsarıydı, ağzındaki koku, her nefes verişinde göğe ağıyor, herhangi bir buluta karışıp aynı kokuyla tekrar, bu kez de yere ağıyordu. Arada bir yüzündeki bir sivilceyi patlattığında onun içindeki irinin doğa üstü kokusu da eşlik ediyordu soluğunun kokusuna. Ve bu adam, imandan bahsediyor, çilekeşlikten dem vuruyor, bedeninin hazlarını ve mutluluğunu bir şeyler için kurban etmeyi anlatıyordu. Acaba kendisini ne için cezalandırıyordu?
23.01.2019
“Sus…” “Ama…” “Sus dedim.” “…” Keşke o zamanlar susmasaydı. Ne zaman, kim, nerede, ne derse yapar, uyardı. Bundan bir şikayeti yoktu. Ona kolay geliyordu çünkü. Bir zayıf noktası da yoktu. İnandığı bir şey. İnanmış göründüğü şeyler, başkalarından, yanındaki en çok konuşan kişi olurdu bu genelde, duyduğu şeylerin seslendirilmesinden ibaretti. Sevdiği şeyler de öyleydi. Hep bildik, sevilmesi kolay şeyleri severdi. Yağmurdan sonraki toprağın kokusu, denizin sesi, bir gül yaprağının dokusu, çikolata, havayi fişekler… İnsanları, söylediklerini tekrarlamak için dinler, onları tekrarlamak için konuşurdu. İsminin bir önemi yoktu. Ona “Çok eksi bir” ya da “çok artı bir’ diyebilirdiniz. Eksinin ya da artının varlığı …
22.01.2019
Sandalyesine iyice yaslandı. Bir çocuk gibi, ön ayaklarını havaya kaldırdı, neredeyse arkaya düşecekmiş gibi… Kaldırdı, indirdi. ‘tak…’ Bir daha… Bir daha… Düşünüyordu ve o düşünürken böyle yapardı. Kıyıda hissetmenin aklına fikirler, yeni fikirler getirdiğini onlarca kere tecrübe etmişti. Bir senaristti. Bir ekibin yapacağı işi tek başına yapardı. Zengin bir adam olduğu için, sadece kendi senaryolarını oynattığı film ve diziler bulunan bir kanalı vardı. Üretken bir zengindi o. Kimseye hesap vermez, riskini kendisi alır ama korkmazdı. Hayalperest, üretken bir zengin adam. Geçindirecek bir ailesi, yani ayak bağı bulunmayan… Bu kez çok daha önemli bir şey üzerinde çalışıyordu. Onun için riski biraz …