Onunla bir tramvayda tanışmıştım. Zorba bir adamla kavga eden bir kadını ikimiz aynı anda savunmuştuk. O adamın haddini birlikte bildirmiş olmak harikaydı. Her zaman adalet duygusu olan birisini istemiştim ben. Belki de tek kriterim buydu ve o, benim kriterime uyuyordu. Tabii ilk tanıştığımızda böyle düşünmemiştim. Sadece onu taktir etmiştim ve elimi uzatmıştım “çak” yapmak için. Zorba adam tramvaydayken hem de. Ellerimiz temas ettiğinde aklıma gelmişti onun kriterime, bir tanecik kriterime, ne kadar uyduğu… Uysa ne olacaktı ki? Belki evliydi, belki bir sevgilisi vardı, belki benden hoşlanmamıştı… Ben ergen miydim ki bir tramvayda karşılaştığım birisinden etkilenip… Hoş, böyle bir şeyi sadece …
Ay: Mart 2018
30.03.2018
Her açıdan tertemiz bir arabası vardı. Motorundan sis lambasına kadar her parçasını bizzat, uzun uğraşlar sonrasında yapmıştı. Tıpkı bir bitki gibi fotosentez yaparak çalışıyordu bu araba. Daha doğrusu fotosentezin sadece karbondioksit alıp oksijen verme bölümünü yapıyordu. Bir bitkinin gece yapacağı gibi yapmıyordu. Böyle bir şey icat ettiği için kendisiyle gurur duyuyordu. Pek yakında bu arabayı seri üretime geçirmeyi planlıyordu. Çok heyecanlıydı! Sıfırdan bu duruma gelebilmiş, yeterince varlıklı bir insandı o. Onun için bu arabayı yaparken kimseye ihtiyacı olmamıştı ekonomik olarak. Seri üretime geçerken de olacağını zannetmiyordu. Yine de halletmesi gereken bir sürü iş çıkacaktı. Her şeyi tek başına halledemezdi ya. …
29.03.2018
Kar yağıyordu. Usul usul yağıyordu. Yere düşen her kar tanesini duyabiliyordu. Bu sesler ona huzur veriyordu. Bir ağaç kovuğunu birkaç gündür mesken edinmişti. Hatta sağ olsun örümcekler bir pencere bile örmüşlerdi. Hem o yararlanıyordu bundan hem de elbette örümcekler. Ağların ısı yalıtımlı olduğunu keşfetmişti. Ya da zaten üşümemekteydi. Hangisinin geçerli olduğundan pek emin değildi. Zaten pek o kadar önemli değildi. Birkaç saat sonra, uykusunu alır almaz oradan ayrılmayı düşünüyordu. Kar tanelerinin sesi eşliğinde uyudu. Uyanır uyanmaz, tek harekette, örümcek ağını en az yırtacak şekilde kovuktan çıktı. Nereye gideceğini bilmese de; oradan ayrılmak istediğini biliyordu. Biraz yürüdü. Temiz bir su birikintisinden …
28.03.2018
Bir sabah, o sabah, asla tahmin dahi edilemeyecek bir acıyla uyandım. Öyle bir acıydı ki, iki omzumdan başlıyor, sonra tüm vücuduma dağılıyordu ama asla toplanmıyordu. İki ayrı acıydı ve bu iki ayrı acı beni mahvediyordu. Ve bir türlü sona ermiyorlardı. Omuzlarıma bakmak, bana saatler gibi gelen bir süre sonra aklıma gelmişti. Gövdemle kaynaşmış iki yılan görmek… Dumura uğrayacak halim olabilseydi yapardım bunu. Böyle bir lüksüm dahi yoktu. Ne düşüneceğimi bilmeden ne kadar yattım orada bilmiyorum. Sonra Firdevsi’nin yazdığı bir hikaye geldi aklıma. Dehhak… Onun da; şeytanın, kandırdıktan sonra omuzlarını öpmesi suretiyle iki yılan belirmişti omuzlarında. Dehhak hükümdar olduğundan her gün …
27.03.2018
Kuşlar ne zamandır görünmüyordu. Ne ötüyor ne de uçuyorlardı. Ağaç kovuklarındaki yuvalarında da yoklardı. Aniden kaybolmuşlardı ve kimse bunun nedenini bilmiyordu. Bilim insanları devamlı araştırıyorlardı; ama en ufak bir fikir edinememişlerdi. Ardından papatyalar gitti. Her yerde bulunup varlıkları bile fark edilmeyen papatyalar artık en çok konuşulan konular arasına girivermişti; çünkü aniden yok oluvermişti. Sonra sinekler… Uğur böcekleri… Fareler… Bilim insanları sersemleşmişlerdi çünkü bunun için hiçbir neden olmamasına rağmen denge bozuluyordu. Evet, doğa git gide bozulacaktı, küresel ısınma olacaktı ama bu bozulma tamamen sistemsiz ilerliyordu. Bir gün, bir gündönümünde, tüm dinlere mensup din adamlarının bulabilecekleri bir yerde aynı yazı, farklı dil …
26.03.2018
İnce kılıcının ucunu yavaşça eğdi ve etrafı dinledi. Bir neşter kadar keskin ve üç balta kadar dayanıklı bir kılıçtı ama o bu kılıçtan nefret ediyordu. Aslında bütün kılıçlardan nefret ediyordu. Gerçi bir zamanlar kılıç kullanmak onun için bir tutkuydu. Kılıcı en iyi şekilde kullanmak istediği hala bir gerçekti. Kullanmak derken; kılıçla birisini öldürmek ya da yaralamaktan ziyade, karşısındakinin kılıcını kendi kılıcıyla engellemek, karşısındakini yenmekti mesele. Kılıcın keskin olması önemli değildi onun için. Önemli olan tek şey, elindekinin dengesinin iyi olması ve dayanıklılığıydı. Bu kılıç da tam istediği gibi bir kılıçtı ve zaten ona miras olarak kalmıştı. Harika bir kılıç yapımcısı …
25.03.2018
Sonsuz bir arayışın arayıcısıydı. Arayışın arayıcısı. Kalemin yazıcısı der gibi. Ya da kâğıdın yazıcısı… Evet evet, bu daha doğru bir tabirdi. Sonsuz bir arayışın arayıcısı olmak, hem zevkliydi; hem de umut kırıcı. Zevkliydi çünkü her zaman aranacak bir şey vardı. Dolayısıyla heyecan bitmiyordu. Ne var ki, aranacak şey hiçbir zaman bulunamıyordu. Dahası bulunamayacaktı. İşte bu da umut kırıcı tarafını oluşturuyordu. Ne arıyordu? Nasıl arıyordu? Ne aradığını bilmiyordu. Sadece aranacak bir şeyi arıyordu. Ne arıyordu? Aranacak bir şey… Nasıl arıyordu? Bir şey kaybedenlerin yanına gidiyor, onlarla birlikte arıyordu bazen. Bazen de sadece boş boş dolaşıyordu. Bir kere gözlüğünü arayan bir adamın …
24.03.2018
Ahşap görüntüsü verilmiş plastik masalarda oturuyorlardı. Birkaç adam, adamların sayısından birkaç kişi eksik birkaç da kadın. En fazla otuz kişilerdi. Sekiz masa gelişigüzel yayılmıştı. Masadan masaya edilen sohbetler, mekanın gürültüsüne gürültü katıyordu. Ortalık alkol kokuyordu. Ve balık… Ve et… Ortalık kahkaha ve nostaljik hüzün de kokuyordu. Şarkılara sinmişti kokuları. Orada sadece bir kişi farklılık kontenjanını doldurmuştu. Farklı kokuyordu. Onlarla tek ortak noktası kokusunda alkolün bulunmasıydı. Aynı esanslardan binlerce farklı parfüm yapabilirken; hemen hemen tüm parfümlerin, en azından kozmetik sanayisini oluşturan kokuların büyük bir yüzdesinin ortak noktası alkol olduğunu düşünürsek; bu şahsın oradakilerden ne kadar farklı olabileceğini gözümüzün önüne getiremeyeceğimizi anlarız …
23.03.2018
Kahramanlara ya da kahraman olmaya, yani kahramanlık kavramına inanır mısınız? Ben inanmam. Oysa insanlar benim bir kahraman olduğumu düşünüyorlar. Hepsi, teker teker hepsi, aşağılık birer pislik çünkü. Kendilerine düşeni yapmıyorlar ve ben sadece bana düşeni yapmaya çalıştığımdan bana “kahraman” deyip beni mercek altına alıyorlar. Mercek güneş ışınlarını üzerimde toplayınca da yanıyorum işte. Ben de sırf diri diri yanmamak için, çok sevsem de içine edilen hayatımdan vazgeçiyor, kendi ellerimle kendi canıma kastediyorum. Ölümle uğraşadururlar artık, zavallı asalaklar!
22.03.2018
Galiba on üç yaşına bastığı günün ertesi günü fark etmişti. Bir sırrı vardı. Kimseye söyleyemeyeceği bir şey… Kendisine bile… O Midas’ın kulaklarının eşek kulakları olduğunu kuyuya söyleyen berber değildi. Sırrını içinde büyüttü ve büyüdü. Bir sürü insan girdi hayatına. Bir sürü insan zaten vardı ama hiç kimseye söyleyemedi. Kimseyi sırrını söyleyecek kadar yakın görmedi… Genç yaşında, çok severek evlenmişti. Eşiyle her şeyi paylaştı. Sırrı dışında… Çocukları oldu. Her saniyesinden haberdardı ailesi ama sırrını bilmiyorlardı. Yabancı bir sürü insanla konuştu. Onlara anlatsa hiç kimsenin haberi olmazdı ve rahatlardı belki ama kimseye sırrına dair hiçbir şey anlatmadı. Yaşlandı. Torunları oldu. Ölmek üzereyken …