“Artık…” Bu kelime, başlamak için ne kadar da elverişsiz… Artık baldıran zehri işlerini görmüyordu o büyük güçlerin. O milattan önce işe yaramıştı ancak. Ya da panzerler… O da çok değil, yirmi yıl önce miyadını doldurmuştu. Şimdi insanlar baldıran zehriyle öldürülmüyor, dolayısıyla harcanmıyordu. Panzerlerle yaralanmıyor, yani malın bir kısmı bile israf edilmiyordu. Artık her şeyleri, organ ve kanları bile değerlendiriliyordu. Nasıl mı? Onu da miyadı dolduktan sonra açıklamak en iyisi olacak bir sonraki şafağı görebilmem için. İnandınız mı? Bir şeyler bilsem öylece söylerdim ve öylece, diğer öylece edilen lafların arasına kaynar giderdi. Bu değil midir bir gerçeği kamufle etmenin yolu?
Ay: Mayıs 2019
22.05.2019
Hardal sarısına boyanmış bir cephesi olan bir bina… İnsanların uyuyabilmeleri için… Sadece yatabilmek için yüksek tavanlı, , piramit yataklar vardı ve bir düğmeyle açılıp kapanabiliyorlardı. Kapandıklarında hiçbir şey geçirmiyorlardı içeriye. Hava içeride uykuya hazırlanmaları için özel üretiliyor, üretilen havanın temizlenip kullanılması için dışarıdan hiçbir katkı alınmıyordu. Hayat, bu piramitlerin içinde oldukça basitti. Travmaları olan birkaç kişinin ölene dek kendi istekleriyle uyutulduğunu bile işitmiştim. İşte oraya, hayatım boyunca uyutulmak için gidiyordum.
21.05.2019
Uykumun yarıda kesilmesi, hayatımda alışıldık bir durumdu. Hep aynı şeydi bunun müsebbibi. Bir kuş… Hayalet gibi flu ama güçlü bir çığlık atan, benden başka kimsenin görüp duyamadığı bir kuş… Onlarca kuşbilimciye resmini çizsem de hiçbirisinin bilemediği, fotoğrafını bir türlü çekemediğim bir hayvan… Bir kafede garson olarak çalışırken; on beş yaşlarımda görüp duymuştum onu. Uykum gelmişti ve kimse de uğramıyordu kafeye. Biraz gözlerimi dinlendirmemem için geçerli hiçbir sebebim yoktu; ama kuş ötmüş, ötmüştü. O andan sonra yaşamak zor bir zanaat oluvermişti. Aslında uyumak… Peki kuş benden ne istiyor olabilirdi? Ben kendimden ne istiyor olabilirdim?
20.05.2019
Kahkaha atmayı unutmuştu. Onu güldürdüğünde istem dışı çalışan bir refleksin yapabileceği bir şeymiş gibi kopmuştu diyaframından. Kahkaha atmayı, en azından gülmeyi alışkanlık edinen insanların kendilerine has melodisi bu attığı kahkahada mevcut değildi. Aniden taşan bir süt kadar istenmedik; sütün ocakta yanıp karamelize olduğunda çıkardığı koku kadar çekiciydi. Sütü temizlemek gerekmesine rağmen rahatsız olmazdınız;çünkü çok güzel bir kokusu vardı yanmış sütün. Dahası, kahkaha attıktan sonra temizlenmesi gereken temizlenmek bilmez bir leke çıkmıyordu ortaya. İşte o an kalbimin oyuğundaki sibobu hafifçe ağzına alıp kendi diyaframındaki nefesle şişirmişti. Kahkahasının ani nefesiyle… Bir yuvarlak kadar aerodinamik olmasa da; istediğini yapabileceği kadar işlevsel bir tür …
19.05.2019
Daktilomdan yayılan makine yağı kokusunu özlemiştim. Zilinin çınlamasını ve tuşların sesini de. Özellikle boşluk tuşununkini… Şimdi, onunla bir attan bahsediyordum kâğıdlara. O kağıtlar da kim bilir hangi gözlere bahsedecekti aynı attan. Sigaramı bir müsvedde kağıdının üzerine söndürdüm. Kâğıt tutuşmadı. Sadece küçük bir delik… Artık kâğıtlar bile tutuşmuyordu. Artık hiç kimse hiçbir şeyden etkilenmiyordu.
18.05.2019
Açmayacaktım. O kutuyu açmayacaktım. Evet… Elime almış, kaldırmış ve sallamıştım. Katı, hatta metal iki parçanın birbirine çarptığında işitilen bir ses çıkmıştı salladığımda. Evet, meraklıydım ama kötü bir insan değildim ben. Başkasının olan bir şeyi açmaya hakkım olmadığını biliyordum. Özellikle de açarsam kötü bir şey olacağını söylediği zaman… Neden böyle bir şey söylemişti ki? Keşke öylece koysaydı. Zaten kilitliydi, açılacak gibi değildi. Kumbara gibi bir şeydi ama kilit olarak bir asma kilit yerine çekmece kilidi gibi kutuya gömülüydü. Kutu ahşaptı, kolaylıkla kırabilirdim onu ama açmayacaktım. Açmayacak mıydım? … İçinden kilide uyan anahtarlar çıkan bir kutuyu merak etmemi sağlamak ne kadar mantıklı …
17.05.2019
Klarnet sesine benzeyen bir ses tonu vardı adamın. Bir zihninizde canlandırsanıza, klarnette hoş gelen o ses, bir insanda hoş gelir mi kulağa? Gelmezdi elbette. Nitekim; bu adamın sesi kulağa hoş gelmiyordu. Belirli bir sokağın başında oturup dilenirdi. Hayatımda tek nefret ettiğim ırk, evet ırk, dilenciydi. Onların bir ırkın mensubu olduğunu tasavvur etmek kolayıma geliyordu. Zihnimin ırkçı bölümlerini doyuruyordum böylece. Hepsini gebertmek istiyordum. İşkence yapmak istiyordum üzerlerinde. Tüm öfkemin nesneleri olsunlar istiyordum. Güçlü kuvvetli bir adamdım da. Arzu etsem, eyleme geçmeye karar versem, uygun bir yer de bulsam… Neden olmasındı ki… Onlar nasıl insanların ruhlarına kendi çıkarları için rahatlıkla işkence ediyorlarsa, …
16.05.2019
Korkuyordu. Karaya adım atmaktan korkuyordu. Denizde doğmuştu. On beş yılını denizde geçirmişti. Bir karaya hiç adım atmamış, bir ağacı ancak küçük boyutlarıyla görebilmişti. Bir seyahat gemisinin temizlik görevlilerinden birisinin çocuğuydu. Bir nevi kaçak bir yolcu… Koskoca gemide, on beş yıl yaşadıktan sonra enselenmişti. Annesi taktire şayan bir gizlilikle büyütmüştü onu doğrusu. Aslında belki izin alsa, usulüne göre davransa çocuğun yaşamasına izin verilebilirdi ama o, bir tek kadın, koskoca gemi mürettebatını aptal yerine koymuştu. Buna müsaade edilemezdi. Bu tür gemiler bildik gemiler kadar kara dünyasından farklı değildi gerçi. Bir gemi kadar sallanmıyor, lombozların titrek ışıklarının yarattığı, o tamamen bir gemide yaşanılabilecek …
15.05.2019
Kalkar kalkmaz kendime kete yapmaya koyuldum. Hemencecik hamuru hazırlayıp mayalanmaya bırakacak, ardından diğer işlerimi yarım saat içinde halledecek ve hamuru açıp müstakbel ketemi pişirmeye başlayacaktım. Bugün boş günümdü. Aslında kendi kendimin patronuydum ve ne zaman istersem o zaman boştum; ama ben disiplinli bir patrondum. Pazartesi günlerini tatil ilan eden bir patron… Eh, tatilde elime süpürge alıp temizlik yapmayacaktım tabii. Kete başkaydı. O benim zevkimdi. Yumuşak hamurun mayayla kabarmasından onu ellerimle açmaya, fırında piştiğindeki kokusunu solumaktan afiyetle yemeye kadar her aşamasını seviyordum. Kete babamın hatırasıydı. Amerikan filmlerindeki gibi gülen krepler yerine, dümdüz açılmış keteler yapardı bana rahmetli babam. Yusyuvarlak olurdu her …
14.05.2019
Sabah ezanıyla kalkmıştım. Namazımı kılıp çıktım. Bir işim ya da gidecek bir yerim yoktu. Çıkmak istiyordum yine de. Belki bir iş bulurdum. Ya da yapacak başka bir şeyler. Sabit durmakla bir şey geçmemişti elime. Tabii bir şey üzerinde düşünmediğim sürece. Yürüdüm… Saçsız ve sakalsız olsa da; yaşlı bir adama benzeyen küçük bir çocuk duruyordu yolun kenarında. Öylece dikiliyordu. Yanına gittim. Ben de dikilmeye başladım. Sabırla çocuğu bekleyecektim. Ondan bir şey öğrenmeyi… Hissediyordum! Bu çocuk farklıydı… Hiç hareket etmiyordu. Elinde küçücük bir şey vardı. Onu sıkıca tutan eli ve bunun için kasılmış kol kasları dışında gevşekçe öylece duruyordu sadece. Sonunda sabır …