Bir el tabanca atımıyla hallolmuştu işim. Omzum geri tepmeden ötürü ağrımıyor değildi. Elimde de yıkamakla geçmeyen bir barut kokusu vardı ama alışkındım deneme atışlarından bunlara. Yine de kanın yapışkanlığına alışık değildim. Evet, üzerime sinmemişti kan. Ayakkabılarıma bile değmemişti. Yine de; sanki barut kanlı kokuyordu ellerimde. Omzum, kurşun değmiş gibi ağrıyordu. Bunun sebebi kardeşimi vurmuş olmam mıydı? Oysa pişman değildim ben. Pişman değildim! Onu öldürmem gerekiyordu. Kıskandığımdan falan değil, o… benim olması gereken kadını çalmıştı. Kadın benim karımdı. Hoş, artık ona da el süremez olmuştum. Kardeşimin kokusuyla kirlenmiş bir kadındı o bundan böyle. El süremediğim bir kadın için aynı karında büyüdüğüm …
Ay: Ocak 2020
30.01.2020
bir sanatçı olduğumu söylüyorlar. Evet! İnanabiliyor musunuz! Benim bir sanatçı olduğumu söylüyor insanlar. İnsancıklar… Onları sevmiyorum. Onlar ‘sanatçı’ diyorlarsa sanatçı değilim. Onlar kara ak diyorlarsa kar ak değil. Kara… Karı bile kirletiyorlar onun hakkında bir şey söyleyerek. Pisliklerini karı sevmekle akıtıveriyorlar ona. Karayı bile kirletiyorlar. Oysa siyah kir göstermez derler. Ben görüyorum onların bıraktığı her lekeyi işte, görüyorum! Diyeceksiniz ki sen insan değil misin? Ne münasebet! Ben bir robotum. İnsanın yarattığı bir robotum; ama insan değilim sonuçta. Zaten beni yarattıkları için kendimi çok pis hissediyorum, bundan bahsetmemeyi tercih ederim. Ederim etmesine de ben onlar gibi gerçeklerden kaçmadığımdan, tercih etmediğimi söylesem …
29.01.2020
Kitabın sayfalarına nazaran kalın ve parlak arka kapağını bıraktığımda içim bilmem kaçıncı defa burulmuştu. Onu özleyecektim. Sanki bu kez daha fazla, daha derinden özleyecektim. Onun yerinde olabilirdim. Öyle birisi olarak yaşayabilirdim. Onun gibi olmamam için geçerli hiçbir sebebim yoktu. Cinsiyetlerimiz aynıydı. O da ayrıcalıksız olan cinsiyete mensuptu benim gibi. Cüsselerimiz, boylarımız, inançlarımız, konuşma tarzlarımız… aynıydı. Aramızda çok az fark vardı. Adlarımız, yaşadığımız toplum, etrafımızdakiler… Bir dakika, etrafımızdakilerin bir kısmı benzer türde insanlardan müteşekkil sayılabilirdi. Onun hayatında önemli olan birkaç kişi benimkilerden fersah fersah farklı olsa da. Ne var ki. Yine de bu durum mızmızlanmam için yeterli bir bahane değildi. Dünyasına …
28.01.2020
Gergindi. Elleri kasılmıştı. Yüzü buruşmuş, alnı kırışmıştı. Ayakları kaskatıydı. Dizleri karnına çekilmişti. Kocası kapıdan girecekti. Sonra ne olacaktı? O da bundan korkuyordu zaten. Her gün böyle oluyordu. Dişleri sıkmaktan zarar görmüş, damakları paralanmıştı. Yanından geçildiğinde kesif bir ter kokusu, daha yıkandıktan sonra havluyla kurulanmadan yapışır olmuştu yakasına. Kocası onu dövüyor muydu? Kendi pisliğini yediriyor, işkence mi yapıyordu? Aslını sorarsanız, bunların hiçbirinin yanından bile geçmeyen, halim selim, adeta işkolik bir adamdı. Ama… Kötü bir huyu vardı adamın. Her defasında farklı bir yöntemle onu küçümserdi. Bir müdürken işi bırakmak zorunda kalmıştı çünkü. Şimdi rakip şirketin müdürü olmuştu kocası. Çocuğu falan da yoktu …
27.01.2020
Kurumuş bir dalı yerden aldı. Baktı, küflenmemişti. Oldukça sert bir ağaçtan düşmüşe benziyordu. .Bu daldan bir asa yapacak, insanlara onun büyülü olduğunu söyleyecekti. Sonra… Onu kavgalı iki insana dokundurduktan sonra sonsuza dek barışacaklarına, hiç kavga etmeyeceklerine inandıracaktı onları. Ebeveyni hep kavga ettiğinden böyle bir fikir gelmişti aklına. Onlar ölmüştü; ama barıştırdığı her insan, bir nevi telafi olacaktı onun için. Gittiği yerlere mutluluk dağıtacaktı. Evet… Tıpkı umduğu gibi olmuştu her şey. Gerçekten de ona inanmıştı insanlar. Gerçekten de hiç kavga etmemişlerdi. Peki mutlu mu olmuşlardı sonra?
26.01.2020
“Sen kendine bak!” diye bağırdı. Elleri titriyordu. Sesi yükselse de; güzelliğinden bir şey kaybetmemişti. Biletimi kesti, verdiğim kredi kartını alıp temas özelliği olmadığı için makineye takarak miktarı girdi. Ben onun hizmet vermek zorunda olduğu birisi olduğumdan yapmacık bir nezaketle ama hala sesinin bir kısmında öfkeyle: “Şifre lütfen,” dedi yüzüme bile bakmadan. Gözleri makinedeydi. Şifremi girdim. Onaylamamıştım. Bana göre solda olan elini sağ alttaki tuşa basmak için uzattığında elime temas etti. Bu temasla onu sakinleştirmeyi ummuştum saçma bir şekilde. Zaten o da bu temasla yüzüme bakmıştı. Belki de niyetimi anlamıştı. Neydi onu üzen? O adama neden kızmıştı? Neden kendisine bakması gerektiğini …
25.01.2020
Yukarı doğru uzattı kollarını. Omuz başları acısa da devam etti. Ayakuçlarına bastı. Uzandı… Ağacın dallarına sıkışmış kumaşı kurtarmaya çalışıyordu. Olmuyordu. Ağaca da dikenli dallardan ötürü yanaşamıyordu. Aynı nedenle tırmanamazdı da. Kumaşın neye benzediğini seçemiyordu ama rengi harikaydı. Mavi ve sarının yanında çok hafif kırmızının da olduğu türden bir tür yeşil… Dikişten iyi anlardı. Onu keser, biçer, bir şekilde istediği hale getirirdi mutlaka. Zıpladı ve görece az dikenli bir dala tutunmaya çalıştı. Olmadı. Bir daha denedi, olmadı. Bir daha… Bir daha… Sonunda kalın bir dala tutunabildi. Bu kez de bir eliyle kendisini birazcık çekmesi gerekiyordu. Oldu… Kumaşa diğer eliyle ulaşmıştı. Onu …
24.01.2020
Hediye paketini aldığında içi ürpermişti. Ona bir hediye almışlardı birleşerek. Bu demek oluyordu ki, aralarına kabul etmişlerdi onu. Harikaydı! Paketi açtığında, odada yalnız kaldığında yaptığı bir şeyin fotoğrafını gördü. Utanç verici bir şeyin… Çerçeveletilmişti hem de. Büyütülmüştü… Şaşırmıştı. Çocuk muydu bu insanlar? Neden onu burnunun içini kaşırken fotoğraflamışlardı? Evet, fotoğrafta burnunu karıştırıyormuş gibi görünüyordu; ama bu her ne kadar utanç verici de olsa; kime neydi ki? Bunun için neden bu kadar emek harcamışlardı. Bir de fotoshop ile sümük rengi bir yazıyla burnunun etrafına: “Aramıza hoş geldin,” yazmışlardı. Sonra, herkes kendi “Hoş geldin” fotoğrafını göstermişti ona gülerek. Anlam verememiş olsa da …
23.01.2020
Tüyler ürperten bir rüzgar vardı sokağın girişinde. Sanki bir korku tünelinin girişiydi burası. Sokağın sonunda ne vardı? İnsan hem merak ediyor hem de girmekten korkuyordu. Ne var ki girmesi gerekiyordu. Bir paket bırakması lazımdı bu sokaktaki bir apartman dairesine. Aslında böyle şeyleri düşünemeyecek kadar çok yere paket taşımıştı. Zamanı da yoktu zaten. Ama bu rüzgar… İlk adımını attı. Sanki bir şeyler, rüzgarın içindeki bir şeyler onu uyarıyordu girmemesi için. Mecburdu. Adımını, diğer ayağıyla tamamladıktan, iki ayağını da aynı hizaya getirdikten sonra tekrar aynı ayağını ileriye gönderdi. Gönülsüz bir akıncıydı ayağı; ama emir büyük yerden gelmişti. Artık diğer ayağı onun önündeydi …
22.01.2020
Oyuncaklarımla oynarken; diğer yandan da kulağım onlardaydı. Birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı. Alçaktı sesleri, duysam da anlayamıyordum söylediklerini. Babam güldü. Çok güzel gülerdi. Annem de güldü. O daha güzel gülerdi. Birbirlerine güldüklerinde daha da güzel olurdu sesleri. Şimdi göremiyordum; ama birbirlerine yüzlerini buruştura buruştura bakarlardı güldüklerinde. Bazen babam annemin burnunu dürterdi. Annem de onun kafasına vururdu. Babam keldi de… “Şap” ederdi annem vurduğunda. Çok yavaş vursa da yine de ses çıkardı. Annem bu işte ustaydı. Yumuşak bir koltuğun üzerinde bir bebek, onun koltuğunun altında da bir sürü asker vardı. Bir de babamın yerden topladığı tahta parçaları. Ona ben söylemiştim bir kez. …