31.03.2020

Bir varmış bir yokmuş… Ormanın birinde, sümüklü bir sırtlan yaşarmış. Ne yapmış yapmış, ormanın kralı oluvermiş. O kral olduktan sonra orman sakinleri bir de bakmışlar, yavaş yavaş tüylerinden olup hafiften hafiften kel kalıyorlar. Bazı ak sakallı hayvanlar maden olan yerde ot bitmediğini söyleyerek teselli ediyorlarmış bizimkileri; ama bu gidişe bir dur denemiyormuş bir türlü. Ne yaparlarsa yapsınlar git gide kelleşiyorlarmış zavallı hayvancıklar. Oysa Sümüklü Sırtlan’ın mübarek tüyleri gürleştikçe gürleşiyor, gövdesi gürbüzleştikçe gürbüzleşiyormuş. Yıllar, yıllar geçmiş. Bir gün, ansızın bazı hayvanlarda ölümcül çıbanlar da çıkmaya başlamış vücutlarının muhtelif yerlerinde. Bu çıbanlar o kadar çok can almış ki, en son, Sümüklü Sırtlan …

Okumaya Devam Et

30.03.2020

Uçuyorlar ama üç kertenkele onu ne kadar süreliğine uçurabilecek bilmiyor. Hükümetin sonsuz gücüyle nasıl mücadele edebilecekler, en ufak bir fikri yok. Ne yapacaklarını, ne istediklerini bile bilmiyor. Kertenkeleleri değiştirmelerini istemediğini biliyor en azından. Buna emin; ama bunu nasıl yapacaklar ki? Onlara isimler vermek istiyor, nedenini bilmese de bu çok önemli. Kırmızıya Sanat ismini veriyor. Beyaz’a Şefkat… Yeşil olana Tabiat… Griye ise… Çok düşünüyor; ama bir isim aklına gelmiyor. Sonra Adalet ismini uygun görüyor ona da. Ardından, bu isimleri onlara yüksek sesle söylüyor. Böyle yapmak daha mantıklı geliyor nedense. Bunu yapar yapmaz, o küçücük kertenkeleler büyüyüp devasa birer ejderha oluveriyorlar. “İşte, …

Okumaya Devam Et

29.03.2020

Binanın tanıdık kokusunu aldığı an gözleri doluyor. Kolay mı, tam altı yıldır çalışıyor burada. Ejder kertenkeleleri daha genç; ama onlardan önce bir sürü kertenkele gelip geçmişti. Yani ilk denemede böyle kusursuz yaratıklar olmadı tabii. Bu kertenkelelere isim koyması yasak olduğundan o da renkleriyle düşündü hep onları. Kazayla açık eder diye içinden bile isim koymadı. Yine de gri çok başkaydı onun için. Belki de raporlarında bir şekilde belli etmişti ve bunun için kovmuşlardı onu. Mecbur kalıp alsalar da ne yapacakları belli değildi ki… Sadece veda edebilmesi için birkaç dakikalığına geri çağırmış olabilirlerdi. Grinin haykırışlarını kapının arkasından duyuyor. Evet, bu küçücük kertenkeleler …

Okumaya Devam Et

28.03.2020

Karton bir kutuda yılların emeği duruyor. Bir sürü kâğıt… Yıllarca biriktirmiş gözlemlerini. Özenle yazmış hepsini. Şimdi de; onları birisine, onun için herhangi birisi olan birine veriyor. Genç bir adama. Bu adam onları anlayacak mı gerçekten? Pek emin değil. En azından yanında staj falan yapsaydı. Böyle apar topar kovmasalardı onu. Formdan düştüğü yok ki, sadece biraz yaşlandı. Neden böyle hiçbir açıklama yapmadan, onlara veda bile etmeden kovulduğunu anlamıyor. Bunun için onlar zararlı çıkacak oysa. Dört öfkeli ejder kertenkelesiyle uğraşmak zorunda kaldıklarında çok pişman olacaklar onu apar topar kovduklarına. Gerçi onlar değil de bu genç adam uğraşmak zorunda kalacak onlarla. Ejder kertenkelelerine …

Okumaya Devam Et

27.03.2020

Çok çok eski bir çağdan kalma bir binaydı. Tavanı çökmüş, granitten sütunları, merdivenleri ve koltukları kalmıştı. Ve yine granitten yapılmış altı tane kemer… Kapısı da ya sökülmüş, ya da çürümüştü. İşte oraya bir sürü turist gidiyor, koltuklarına bile doğru düzgün oturmadan, merdivenlerinin ancak iki üç basamağına çıkma zahmetinde bulunarak; o canım sütunlarındaki o emek emek işlenmiş oymalara el bile sürmeden ziyaretlerini sonlandırıyordu. Yirmilerinin başlarındaki genç kız ise oranın yaşamasını, amacı dahilinde kullanılmasını düşlüyordu. Bunun için yapmayı planladığı şeyler rüyalarına giriyordu. Bir tür takıntı olmuştu bu bina. Belediyeyle konuşmaya çalışmış, amcasının bir tanıdığıyla bağlantı kurmuştu bunun için. Orada bir arkadaşının tek …

Okumaya Devam Et

26.03.2020

Yıllar, yıllar önceydi. Dünyanın kurtarılmaya ihtiyacı vardı ve tek kurtuluş onun sihirli elleriydi. Evet, bir adam değildi o. Evet, bir ‘kahraman’ da denemezdi ona. Yine de; sadece onun ellerinde şekillenen bir kurabiye hamuruyla ve yaptıklarını sadece o yediğinde kurtulabilmişti kocaman dünya. Dünyanın ihtiyacı olan ne varsa, küresel ısınmayı engelleyen, havayı temizleyen bir ağaç; ya da plastikleri toplayıp yiyen bir kurtçuk sürüsü yapıyordu yine kendi elleriyle yaptığı kurabiye hamurundan. Ya da poğaça… Fark etmiyordu. Bazen virüsleri toplayıp çeken bir elektrik süpürgesi yapıyordu; bazense ekonomimizi destekleyen bir sürü para… Hepsini yiyordu ve dünya düzeliyordu. Havadan para geliyordu bankalara; ya da denizdeki plastikler …

Okumaya Devam Et

25.03.2020

“Sorma bana kimim,” diyordu bir yerlerde bir şair. Ve bir adam onu şarkı niyetine söylüyordu hoparlörlere. Hoparlöre mi; yoksa yüreklere mi; o biliyordu; ama yürekler bazen bilmiyordu. Bir adam, bir pilot, bir kitabının başlarında aynı şeyi söylüyordu. Herkes o kitabı alıyordu, yayınevleri çeviriyordu kendi dillerine, yine de; o da kağıtta kalıyor, yüreklere ulaşamıyordu çoğu zaman. Küçük bir radyom vardı. Süslü püslü bir adamın aldığı. O şairin, o kitabın ve şarkının dediğini yapmış, adamın yaşını ve kim olduğunu sormamıştım. Bana aldığı radyoyu da pahalı olsa da; pahalı diye almamıştım. Sevdiğim şeyi bildiğinden vosvos şeklinde bir radyo almış olduğu için beğenmiştim onu. …

Okumaya Devam Et

24.03.2020

Bir ülkenin askeri yoksa, eskiden savunmasız olduğu düşünülürdü. Oysa teknoloji gelişmesine rağmen hala insanlar asker olarak görevlendirilmeye devam ediliyor. Gelişen uygarlığa karşın hala bir şeyler öldürülüyor. Yani bir ülke asker yetiştirmiyorsa hala savunmasız olarak görülüyor. Benim ülkem hariç tabii… Ülkem neresi? Ben kimim? Ülkemin yeri hiçbir haritada yok. Benim adım da öyle… Madem öyle, varlığımı sizlere nasıl kanıtlayacağım? Aslında bir kanıta gerek görmeden; sadece anlatacağım. Adı önemli değil. Dilimin nasıl olduğu, topraklarımdaki iklim çeşitliliği… Hiçbiri önemli değil hepsini merak ediyor olsanız da. Yine de anlatacağım. Tüm ülkelerde yaşayan bir halkım var benim. Bir milletim… Benim milletim diğer ülkelerin içinde birer …

Okumaya Devam Et

23.03.2020

O öldüyse, burada artık yoksa, benim ne işim var bu dünyada bundan böyle? Soluk almaya devam etmemin ne anlamı var. Gömüleceği zaman ben de öldüreceğim kendimi. İntihar edecek ve onun yanına gömüleceğim. Beni yanında gördüğünde çok sevinecek, biliyorum. Benim ölmem onun için aynı şeyi ifade eder miydi? O da benim gibi kendisini öldürmeye karar verir miydi; umurumda bile değil. Böyle şeylerin karşılığı düşünülmez ki. Hem zaten o erkek, neden benim için kendisinden vazgeçsin ki? O benim tanrım… Benim kişiliğimi, ruhumu şekillendiren o. Hem, artık başka birisi beni yoğuramaz, ben onun ellerinde yoğruldum. O öldü ve ben kurudum, katılaştım. Artık yoğrulamayacak …

Okumaya Devam Et

22.03.2020

Burada her şey ortalama seyrediyor. Şehirde olabiliriz; ama hiçbir yüksek ses yok. Arabalar korna çalmıyor. Sadece bazen hafifçe, çok hafif dokunuyorlar; ama zaten kornalar değiştirildi buralarda. Kulüpler, barlar kapatıldı. Parlak neon lambaları da yok. Hava ne soğuk ne sıcak artık, sadece ılık. Yine de; ılığın nasıl bir şey olduğu çoktan unutuldu. Sadece sıcak ya da soğuk olmayan bir şey olduğu için ılık diyoruz ona. Sözün gelişi yani. Bundan böyle buralarda ortalama olmak kanunlaştı. Şaka olsun diye söylemiyorum bunları. Dünyanın başka herhangi bir yerinde böyle bir uygulama falan yok, biliyorum; ama buralarda böyle işte. Aslında böyle olduğu bile unutuldu. Bunun normalden …

Okumaya Devam Et