İnsanlar hakkında hiç yanılmamış, kendisine güveni olmadığı için hep hata yapmıştı. Aslında, belki kendisine güvense de istemeden de olsa insanlara şans vermek için onu zorlayan tarafı hep ruhunu ve zihnini karıncalandırmayı başarabilmişti. Hep o soru işareti kazanmış, kendisi kaybetmişti. Bir gün karşısına biri çıktı. İyiydi. Çok iyiydi. Kazanan bu kez de soru işaretiydi. Ondan uzaklaşmasına neden olmuş ve… yine o kaybetmişti.
Ay: Haziran 2020
29.06.2020
Kalktığında bir yılanı omuzlarına dolanmışken buldu. Aklına hemen sosyal medyada çok dolaşan, yılanın sahibini yemek için etrafına dolandığı safsatası geldi. Elbette buna inanmıyordu ama bu yılanın onun evinde, onun yatağında ne işi vardı? Onu neden sokmamıştı? Zehirli miydi? Başı tam kulağının hizasında olduğu için kolayca duyuyordu tıslamasını. Yatıştırırcasına tıslıyordu. Yavaş yavaş, bu tıslamaya gizlenmiş sözcükleri seçebildi. “Saklanma…” Diyordu yılan. “Saklanma… Sakın saklanma… Sırları severler; ama çözmeyi sevmezler. Tembeldir onlar. Sen saklanma…”
28.06.2020
Telefonumun ekranında onun adını görmek tuhaftı. Adı ve soyadı yazılıydı rehberde gerçi ama belki de aramızda resmiyet olduğunu hissetmediğim tek kişiydi. Uzun zamandır haber almamıştık birbirimizden. Aramızda kötü bir şey geçmemişti ama nedense uzaklaşmıştık. Kim bilir, benim anlayamadığım, görünür bir şey olmadığından da sormaya cesaret edemediğim, küçük gibi görünen bir ayrıntı vardı. “Merhaba,” yazıyordu mesajda. Sıradan selamlama sözcükleri kullanmazdık biz oysa. Doğrudan doğruya konuya girerdik. Ne olursa olsun hep böyle yapmıştık şimdiye kadar. Ben de merhabasına karşılık verdim mecburen. “Müsait olduğunda bir yerde oturup konuşabilir miyiz? Ne zaman uygunsun?” “Tamam, akşam bana gel. Bir çay içer konuşuruz ne konuşacaksak?” “Tamam, …
27.06.2020
Bir fakültenin bahçesinde, kuytu bir yerde saçlarını taramaktaydı. Morali o kadar bozuktu ki, normalde insan içinde yapmayacağı bir şeyi, koskoca fakültenin bahçesinde yapıyor olması dahi bunun göstergesiydi. Tarağı şimşirdendi. Hafif sivri uçları başına masaj yapıyor, onu sakinleştiriyordu. O kadar üzgündü, o kadar yılmıştı ki, bu ülkede asla barınamayacağını düşünmekteydi. Hatta bu dünyada bile yerinin olmadığına inancı tamdı. Bir kadın olarak ne yaparsa yapsın yetmiyordu. En kötüsü, kendisine olan inancı gitgide azalıyordu; çünkü öyle yetiştirilmişti. Bu dünyada altyapıdan bile fazla önemliydi özgüvenin varlığı ya da yokluğu. Elinde tarak, bambaşka bir yerde olmasının şaşkınlığı… Buraya nasıl gelmişti? Bir an önce fakülte bahçesindeyken… …
26.06.2020
Bir gemide çalışıyordu. Hemen hemen her türlü gemide, her işte çalışmıştı. Yeter ki gemi olsun. Ayakları sabit bir zemine değil de devamlı yaylanan bir zemine bassın… O her işi yapardı. Yeter ki, bir dakika bile olsa denizin kokusunu alsın… O mektubu alana kadar böyle ölmeyi planlıyordu ama mektup onu karaya çağırıyordu. Ağabeyi ölünce; babası, ağabeyinin karısı ve üç çocuğu geride kalmıştı. Hiçbiri de iş görebilir durumda değildi. Tarlanın işçiye ihtiyacı vardı ve bunu yapacak tek kişi kendisiydi. Eşyalarını toplayıp istemeye istemeye gitti köyüne. Oradan kaçışını bugün gibi hatırlasa da… Oradan nefret etse, yaklaşan her adımda göğsü tıkansa da… Köyünden kaçarken …
25.06.2020
Süslenmiş bir masanın başında oturuyor. Masanın etrafında başka hiç kimse yok. O masa boşu boşuna mı süslenmiş? Eğer zihnine bakabilmeyi sağlayan özel bir gücünüz olsaydı ve zihninin içine girebilseydiniz, en azından ilk katmanında sadece büyük bir hoşnutluğun var olduğunu görebilirdiniz. Süslenmiş bir masanın etrafındaki tek kişi olmak, demek ki bu durumda, yani onun için, o kadar da kötü değildi. Hatta son derece mutlu etmişti onu. Aslında zihnine bakmaya bile gerek yoktu. Yüzündeki gülümsemeden de anlayabilirdiniz. Acaba neden koskoca bir masada tek başına oturmak onu mutlu etmekteydi? Bu, masada oturduğu mekânla ilgiliydi. O mekânı sonunda satın aldığından, tek başına kutlamak için …
24.06.2020
Bir barda dans eden iki insan… Neden dans ettikleri belli. Zaman geçirmek, eğlenmek istiyorlar bardaki herkes gibi. zaten birbirlerine temas etmeden; son modaya uygun dans ettiklerinden aralarında bir çekim olup olmadığı belli olmuyor. Sanki bir oyunda eşleşmiş iki insan onlar. Oysa, içlerinden biri, daha önce hiç bara gitmemiş. Çok gürültülü geliyor bar ona çünkü. Kafası o kadar dağınık, kendisini o kadar çaresiz hissediyor ki, önünde bir bar görünce girivermiş öylece. Onun karşısındaki için bara gitmek gündelik bir şey. Her gece yaptığı bir şey olmasa da; haftada iki-üç kez gittiği söylenebilir. Yapacak bir şeyi olmadığından mı? Belki… İçindeki karmaşayı susturabilmek için …
23.06.2020
Tuhaf görünümlü bir bina var oturduğum evin civarlarında. Benden başka kimse, en azından benim yanımda bu binanın tuhaflığına ilişkin bir tek kelime etmedi. Ben bir şeyler söylersem bakıyorlar ve hayretle beni onaylıyorlar o kadar. Artık binanın tuhaflığından çok bu tuhaf gelmeye başladı. Bina da nasıl biliyor musunuz… Bir çaydanlık gibi; ama çeperlerinde küçük çaydanlık ağızları var. Yani birden çok kavisli ağzı olan bir çaydanlık biçiminde olan bir bina size de garip gelmez miydi yahu? Bu arada bir apartman mı, iş merkezi mi, yoksa başka bir şey mi bilmiyorum. Kapısını bile seçemedim. Yanına yaklaştım, etrafında dolaşmaya çalıştım; ama hep bir işim …
22.06.2020
Bir devlet dairesinde memur olarak çalışıyordu. Daha doğru bir tabirle kamu personeli… Uzun bir odadaydı. Odanın en ucundaki büyük masada küçücük kaldığını biliyordu. Onun küçüklüğünü vurgularcasına sandalyesinin arkalığı da oldukça uzun ve genişti. İki telefon, bir bilgisayar ve daha birkaç şey vardı masada. Ne var ki, o yoktu. Ruhu başka bir yerdeydi. Gülümsemesini başka yerlerde unutmuş olmasına rağmen kimse anlamasın diye bir yerlerden ödünç bir gülümseme alarak telafi etmeye çalışıyordu. Eylem insanı olduğunu kendisine sık sık söylemesine rağmen orada tüm gün oturması ironik değil miydi? Aslında onunla ilgili birçok şey öyleydi. Mutsuz muydu? Belki… Bazen… Çoğunlukla mutsuz olmayı kendisine yediremezdi …
21.06.2020
Bir lise öğrencisine hiç benzemeyen, omuzlarında tonlarca yük bulunuyormuş gibi davranan, belki de gerçekten öyle olan genç bir adamdı. Aslında bir adam olamamıştı henüz. Bir ergen olduğunu söylemek çok daha doğruydu. Deri bir bel çantası, çantanın içinde büyük bir tütün torbası ve sigara kağıtları, filtre yoktu çünkü filtresiz sigara içmeyi seviyordu, genelde boş olan cüzdanı ve devamlı çatallı bir sesi, en az sesi kadar çatallı düşüncelerinden ibaretti tek serveti. Bir de evlerindeki özensiz; ama sigara kokusu haricinde temiz kıyafetleri… Ha… Birkaç da kitap… Çoğunlukla kütüphanelerden okuduğu için o da. Yoksa zihnindeki kitaplar fazlaydı aslında. Bir filozof gibi düşünmeyi öğrenme isteğiyle …