Bugün saat 00:00 itibarı ile öbür yıla bir giriş yapılacaktı ve bu kutlanıyordu. Şaşırıyordum bu duruma her defasında. Hiçbir şey olmuyordu çünkü. Farklı hiçbir şey… Doğum günleri, bayramlar ya da yıldönümlerine de… Onlar kutlanıyordu da kafanı zorlayan bir sorundan kurtulduğunda ya da hayatında bir değişiklik olduğunda basitçe mutlu olup geçiştiriyordun. Bu nasıl bir çelişkiydi, bir türlü idrak edemiyordum. Peki ben farklı mı davranıyordum? Tabii ki hayır… İnançlar, yaşayış tarzları… hepimize olduğu gibi bana da baskı yapıyordu. Geçenlerde bir sorunumu çözmüştüm mesela. Yılbaşı yerine onu kutlamalıydım bence. Çok daha anlamlı olacağı kesindi… Altı ya da yedi yıl önce, insanlara, oradan geçen …
Ay: Aralık 2017
30.12.2017
Gökyüzünü, daima gökyüzünü resmederdi. Bazen bir yıldızı, bazen göz alabildiğine kadar tüm gökyüzünü tüm detaylarıyla, bazense o an gördüğü herhangi bir bölümü… ama daima gökyüzünü… Bense onun çırağıydım. Kendi isteğiyle yanına almamıştı beni. ısrar da etmemiştim bunun için. Sadece yanına gitmiş ve onu izlemeye başlamıştım. Sonra da öylece çırağı olmuştum. Bana hiç böyle seslenmemişti. Ben de bunu resmi olarak sormamıştım ama yaptığım resimlere bakmış, fikirlerini söylemiş, renk karmamı istemiş, yol göstermişti. Yani resmiyette olmasa da çırağıydım işte. Ben gökyüzü dışında bir şeyler yapmış olsam bile fikirlerini söylerdi ama onun ilgisi tamamen gökyüzüne yönelmişti. Asla bitirmediği, hep üstü örtülü olan bir …
29.12.2017
Bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir meydandaydım. Galiba şehrin en büyük meydanıydı. Yürürken birden gelen bir sesle irkildim. Mikrofona vurularak yapılan “pat” sesiydi. Ardından; “Ses kontrol bir-ki,” demişti gevrek bir ses. Etrafıma baktığımda, öylesine kondurulmuş bir yükseltinin üzerine çıkmış, elinde bir mikrofon, kısa boylu, tombulca bir adam gördüm. Adam mikrofona eko verip o gevrek sesini bir miktar daha tacayipleştirdikten sonra konuşmaya başladı. bir şeylerle uğraşıyordu bir yandan da. Sonradan o şeyin gürültülü bir müzik arayışı olduğu anlaşılmıştı; çünkü adam konuşurken bir anda gürültülü bir müzik yayını başladı koskoca meydanda. Mikrofonun sesini biraz daha açtı ve hoş geldiniz faslından sonra bir çekilişten, …
28.12.2017
Bir parka gitmiştim bir gün. Herhalde otuz iki yaşındaydım ama gidip bir salıncağa oturmuştum. Tam sallanmaya başlayacaktım ki, beş yaşında; ama ciddiyetine bakılırsa benim yaşlarımda gibi görünen bir çocuk gelmiş ve: “Abla, biz o salıncağa binmeyiz,” demişti. Nedenini sorunca başını iki yana sallayıp öylece gitmişti. İstifimi bozmadım ve sallanmaya başlamıştım. Keşke çocuğu dinleseydim… Sallanmaya başlar başlamaz, etrafımda tuhaf gölgeler görmüş, acayip sesler duymuştum. Sanki beni fark etmelerini sağlamıştım salıncakta sallanarak. Ardından da yakamı bir türlü kurtaramamıştım onlardan. Sanki o salıncakta işaretlemişlerdi beni ve ondan sonra hayatımın her anında onları gözümün kıyısında görür, kulağımın kıyısında tuhaf seslerini işitir ve dokunma mesafemin …
27.12.2017
Rengarenk bir böcek görmüştüm. Tıpkı bir oyuncak gibi, rengarenk ışıklar yanıyordu tüm vücudunda. Her renk var gibiydi. Adeta bir iç mimarın ya da bir boyacının renk kataloğu gibiydi. Tüm renk dalgalarını aynen yaratıyordu. Bukalemun falan değildi. Daima renk değiştiriyordu. Daima… Bir amacı yoktu. Amacı renk değiştirmekti. Larvası belli bir aydan sonra olgunlaşıyor ve değişiyordu. Simsiyah oluyordu önce. Sonra da bembeyaz. Simsiyahken çiftleşecek olgunluğa geliyordu. Çiftleştikten sonra dişi yumurtladıktan, erkek bakirlikten kurtulduktan sonra renkleri beyazlaşıyordu. dişi yumurtladıktan, erkekse birkaç gün yumurtaların bakımını yaptıktan, tıpkı bir tavuk gibi yumurtaları beklemek ve her an ağızlarındaki bir sıvıyla üstlerini kaplayıp nemli kalmalarını sağlamak zorundaydılar, …
26.12.2017
Yüksek tavanlı binalardan oldum olası hazzetmezdim. Kendimi küçücük hissettirirdi bana. Sanki ne olursa olsun küçücük bir detay olarak kalacaktı. O binalarda yaşanan hiçbir şeyin önemi yoktu. Önemli olan tek şey varlıklarını devam ettirmekti o binalar için. İnsanlar binalar için vardı sanki. İşte çalışmaya başladığım işin yüksek bir binada olması onun için canımı sıkmıştı. Kendimi güvende hissetmeyeceğim bir yerde işe başlamak… Hem de bu ilk işim olacaktı. Bir iş yerinin oluşturmak mecburiyetinde kaldığı kreşte çalışacaktım. Çiçeği burnunda bir ana okul öğretmeniydim. Çocukları çok sevdiğimden işimi de seviyordum. Kreşteki çocukların yaş ortalaması çok farklı olduğundan kendimi parçalara bölmem gerekiyordu. Hepsine hitap etmeliydim. …
25.12.2017
Ölmek üzereydim. Bir ormanda avlanırken hem de. Yanımda hiç kimse yokken. Ne demeye bir ormana tek başıma gitmiştim ki? Keşke şu saçma sapan iddiaya girmeseydim. Kime neyi kanıtlamam gerekiyordu! Ben özgüvensiz miydim ki böyle kendimi insanlara kanıtlamaya, saçma sapan iddialara giriyordum? Neymiş, kadınlar ava tek başlarına çıkabilirmiş. Evet, çıkabilir… Eee, ne oldu yani şimdi? İddiayı kazandım da ne oldu? Acaba mezarımdan kalkıp ona “Yılan sokmasaydı kazanacaktım,” diyebilmemin bir yolu var mıydı? İşte ben böyle bir insandım! Bu tür bir salaktım! Yahu ölüyordum be, ölüyordum! Ve hala iddiayı kazanmanın peşine düşüyordum. Kazandığımı kanıtlamamın… İddiaya girdiğim adamı sevdiğimi bile söyleyememiştim üstelik. Son …
24.12.2017
Mutsuz bir adamdım ben. Gerçeklik serumuna benzeyen bir şey icat etmiştim. Bunu içen insanlar en kötü düşüncelerini, saklama gereğini duyduğu hislerini ilan ediyorlardı. Bunu insanlara içiriyor ve bekliyordum. İğrenç sırlarını dinliyordum sonra. Bereket herhangi bir eylem yapmıyor, sadece konuşuyordu çoğu. Birkaçı denemişti gerçi akıllarındakini eyleme geçirmeyi… Zaten kırk-kırk beş dakika sonra etkisi geçiyor, hiçbir şey hatırlamıyorlardı. Bir gün bir kızla tanıştım. Yirmi üç yaşındaydı. O kadar umutsuz ve o kadar iyi bir insandı ki, önce hakkında hayal kırıklığına uğramaktan, onu sevmekten vazgeçmekten korktuğumdan o içkiyi içirmeye cesaret edemedim. O kadar iyi bir insandı ki, eğer o da kötü çıkarsa dünyaya …
23.12.2017
“Kadere inanır mısınız,” diye sormuştu bir kız çocuğu beni durdurup. “Umursamıyorum,” demiştim bir an bile düşünmeden. “İnanıp inanmamak değil mesele. Umursayıp umursamamak.” Çocuk arkasındaki bıçağı göstererek: “Evet ya da hayır deseydiniz sizi bıçaklayacaktım,” dedi ve o anda dost oluverdik. On iki yaşındaydı söylediğine göre. Bana yüz yirmi yaşındaymış gibi gelirdi sarf ettiği her cümlede. Sokaklarda yaşamasına rağmen kılına bile zarar gelmeyen nadir insanlardan birisiydi. belki de tek insandı. Her şeyden sıyrılmasını bilen biriydi çünkü akıllıydı. O günden aylar sonra, neden beni öyle durdurduğunu sormuştum. “Umursamadığınızı anlamıştım. Tıpkı benim gibi olduğunuza dair bir şeyler vardı hâlinizde,” dedi. Onun gibi olamazdım. Ne …
22.12.2017
Bir kitapçı dükkanının vitrininde görmüştüm o maskeyi. Sadece kitap satmayan bir kitapçı dükkanında. Dükkana girdim ve maskeyi daha yakından görmek istediğimi söyledim. Vitrinden alıp tezgaha koydu. Genç bir kadındı. Gülümsediğimde karşılık vermişti. Oysa ben maskeye gülümsemiştim. Gerçi, belki de bunu anlamıştı; çünkü maskeyi kendisinin yaptığını söylemişti. Güzel bir maskeydi. Deriden, peluştan ve ipten oluşturulmuştu. Yüz ne bir adamınkine ne de kadınınkine benzeyen, cinsiyetsiz bir yüzdü. Bunun nedeni bir insanla bir hayvan arasında kalmış olmasıydı herhalde. Hayvan mı yoksa insan mı, karar veremediğiniz için cinsiyetini düşünmek aklına bile gelmiyordu insanın. Bu belirsizliği öyle güzel yaratmıştı ki kadın, insan bakakalıyor ve bu …