Takunyaya benzer yüksek topuklu terlikler giyerdi. Takunya ahşaptan yapılmasına rağmen onun giydiği terlikler esnek ve dayanıklı bir materyalden yapılmıştı. Bunun sebebi bir canlıya basarsa onu öldürmemekti. Çalıştığı yerde fazlaca bulunan insan pisliklerine ayağının temas etmemesi için olmasa terlik falan giymezdi. Tuhaf bir yerde çalışıyordu. Daha doğrusu çalışmaya mecbur kalmıştı. Dünyayı gezerken rastlamıştı buraya ve bir adama tutuluvermişti. Aniden ayağının zemini bulamaması ve hop… kendisini bir çukurda bulması gibi…
Adam buranın sahibiydi…
İnsan kusmukları ve çiğnenip tükürülmüş kırmızı uyuşturucu bir otun oluşturduğu yığınlardan görünmüyordu zemin. Bir han-bar karışımı bir yerdi. O da garsonluk yapmaktaydı. Yakın dövüşte ve silah kullanmakta başarılı olduğundan dünyayı gezip böyle işlerde çalışacak kadar güveniyordu kendisine. Neredeyse çocukluğundan beri gezmesine rağmen hiç aşık olmamıştı. Bunun için de aşka hep hayal gibi bakmıştı. Bu konuda deneyimsiz olduğu için, adamın yanında çalışmakla yetiniyordu şimdilik. Her aşık gibi onu tüm duyu organlarıyla uzun uzun seyrediyordu bir de. Adamın bu durumdan haberdar olup olmadığını ise bilmiyordu. Hatta her şey o kadar belirsizdi ki… bu onu çok tedirgin ediyordu.
Gece olmuştu. Herkes yatağına çekilmişti. Onun da zamanı gelmişti. İşleri bitmişti. Yapışkan bitkilerden hazırladığı tahtakurusu tuzaklarını tekrar kurup yattı. Sonra onları başka bir yere götürüp bırakıyordu. Onları gereksizce öldürmemeye çalışsa da kendisini koruması gerekiyordu tabiatıyla. Susam yağı ve limon suyunu bir kavanozda tutuyordu o karışımla dişlerini fırçalamak için. Kavanozu eline alıp hanın bahçesindeki çeşmeye yürüdü. Orada kimse olmazdı bu vakitler. Kendi saç kıllarından yaptığı bambudan diş fırçasını kavanoza batırmış dişlerini fırçalarken bir karaltı fark etti. Oydu… Kendisini seyrediyordu hem de…
Aniden oturduğu yerden kalkıp yaklaştı. Gözlerini kendisine dikmişti.
‘Benimkiler de böyle bembeyaz olur mu?’
‘Tabii. Her gün fırçalarsan…’
‘Öğret bana… Belki o zaman sana layık olabilirim.’