26.08.2019

“Metropollerde her şey var mıdır?”
Bunu soran, on üç yaşında ilk defa bir metropole ayak basmış bir kız çocuğuydu.
“Tabii ki,”
“O zaman insanlar neden cam bardaktan su içerler? Ağaçtan olma su tası varken neden cam bardak? Bu su kokmuyor ki, hiç kokmuyor!”
“Su kokmaz zaten. Hem ne kokacaktı ki?”
“Çam…”
“Çam mı? Cam bardak çok sağlıklı. Bunda iç işte suyunu.”

“Aaah! Param parça oldu işte, kırıldı.”

“Dur elin kesilecek! Ben toplarım…”

“Elim!”


Suyunu başka bir bardaktan içse de teselli bulamamıştı çocuk. Uyumadan önce göğe baktı, belki babasının söylediği gibi gökteki yıldızlardan biri onların gözlerinin ferini ona ulaştırırdı. Yoktu… Gökte sadece bir sürü ışık vardı. Hangisinin yıldız olduğunu anlayamıyordu. Yıldızlar gizlenmişti. Yine de o; babasının ve annesinin kahve rengi gözlerini seçer gibi olabilmişti.
Metropol dedikleri yerde her şey yoktu; ama o, zar zor bulabildiği kahve rengi ışıklara bir şekilde hayatta kalacağına dair söz verdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir