Çocukken bozuk para biriktirmekle başlamıştı her şey. Demir paraların şıngırtısı o kadar hoşuma gitmişti ki, paranın miktarının önemli olduğu gerçeği çok uzun süre boyunca benim için önemsizdi. Zaten pahalı zevkleri olan bir insan değildim. Çok da kazanmazdım. Bir alışveriş merkezinde çalışıyordum. Bir sinemada bilet ya da duruma göre patlamış mısır, içecek, cips falan satan kişiydim. Daha önceki işimden çok daha iyiydi. O zaman demonte mobilya satan bir yerde çalışıyordum. Herkes devamlı şikâyet ederdi. Babam gibi… Liseden sonra okumamıştım. Bilet satmayı pek sevmezdim. Büfede daha çok para üstü veren olurdu her nedense. Ya da küçük para… O paraları bozuk para çekmecesine …