06.04.2020

Kapımın önüne şangırtıyla bir şey atılmıştı gecenin yarısında. Bu sese uyanmayanın uykusuna şaşardım. Acaba hırsızın teki kilidi mi açmaya çalışıyordu? Kilitlememiştim ki, kolayca açabilirdi. Kapım çelik bile değildi. Hem bir hırsız bu kadar gürültü yapamazdı. Pijamalarımla, sopa ya da silah almadan dış kapıyı açtım. Bez bir torbanın içine konulmuş, büyük bir kısmı, yani direği torbadan çıkmış bir tabela vardı eşiğin önünde.
Tabelanın ne işi vardı burada, zaten hiçbir fikrim yoktu da bez torba üzerinde ne yazıldığını gizlediğinden meraktan elime aldım. Sanki kararmış gümüştendi.
İçeriye girdim, bez çantayı sıyırdım ve tabeladaki yazıya baktım. ‘0’
Sadece sıfır rakamı yazıyordu. Nedense müstakil bir evin tabelası olabileceğini düşündüm. Gerçi kimse evinin numarasını sıfır olarak belirlemezdi; ama başka ne olabilirdi ki?
Yeni açtığım bir bulaşık süngerine biraz deterjan sıkıp tabelayı sildikten sonra salonun ortasına dikmeye karar verdim. İçi toprakla dolu, çiçek dikmediğim, yabani bir ot bile yetişmeyen bir saksım vardı balkonda, salonun ortasına getirip uzun ve ince olan direyi toprağa dikiverdim.
Tabelanın arkasına adım atmıştım ki, her yer titremeye, sallanmaya ve değişmeye başladı. Kara bir boşlukla çevreleniyordum. Hayal edeceğim, şekillendireceğim bir şeyler bulamazsam boşluğun ortasında kalakalacaktım, anlamıştım.
Her ne kadar bunu örnek bir şey hayal etmeden ve hayalim gerçekleşmeden anlayabildiysem de; böyle bir şeyin sağlamasını yapmak için düşleyecek bir şey aklıma gelmiyordu.
Boş olduğu için tabelayı diktiğim saksı… Onu neden boş bırakmıştım? Nasıl bir çiçek koymayı düşünmüştüm?
Yeşil, yabani bir ot… Sarı çiçekleri olan, özsuyu yapışkan… Çocukken kokusuna vurulduğum bir ot…
Evim yeteri kadar güneş görmediği için kurumuştu ve ben de yerine başka bir bitki ekmemiştim.
Daha düşünürken bitki karşımdaydı. Güneşe açılan bir pencere ve duvarlar da…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir