Karanlığın ortasında iki eflatun ışıltı ilişti gözlerimi açtığım anda. Toprak bir zeminde, pürüzsüz bir kayayı yastık yaparak uyumuştum. Örtü niyetine de çocukluğundan beri üzerime örttüğüm battaniyeyi örtmüştüm. Nereye gidersem gideyim götürürdüm onu. O olmadan mümkün değil uyuyamıyordum çünkü. Canım sıkıldığında çadırsız kamplara giderdim ve gittiğim her defasında ruhen kendime gelmiş, bedenense şifayı kapmıştım. Hastalığım en fazla bir hafta sürdüğünden ve ruh sağlığıma uzun vadede iyi geldiğinden bu tür kamplara gitmeye devam etmiştim. Arayı git gide uzatarak…
İlk defa böyle bir ışığa rastlamıştım. İki eflatun ışık… Eflatun göz olabilse, ancak iki gözün olabileceği kadar yakın ve tıpkı kedigil bir hayvanın gözünün olabileceği kadar parlaktı.
Ardından, yer yer birkaç çift kedi gözüne daha rastladım.
Karanlığa gözlerim alışınca, birkaç kedi yavrusunun boğuştuğunu, eflatun gözlü, cılız bir kedinin de gözlerinde ancak benim anlayabileceğim bir hasretle, onları izlediğini görebildim.