22.12.2018


Fakirlikten gelme bir grup insandık. Yaklaşık on beş-yirmi aileydik. Aramızda bekarlar da vardı. Onlar da beş altı taneydi ve onların da kendi tek gözlük odacıkları vardı. Gecekondularımız işgal edilmişti, yıkmışlardı onları ve evsiz kalmıştık. Allahtan aramızda inşa etmesini bilenler vardı ve boş bir arazi…
Bu araziyi kanımızla kazanmıştık… Aslına bakarsanız bizim arazimizdi. Yıktıkları gecekondular yerine bize verilmişti. Yani almıştık…
Apartman yapacak, içinde oturacaktık. Bir nevi gökdelen. Sağlam bir gökdelen olacaktı. Gecekondularımız gibi olmayacaktı. Yeni ve sağlam…
Hepimiz, çoluk çocuk, kadın- erkek demeden hepimiz, girişmiştik inşaya. Öyle ya, evimizi yapıyorduk. Geri kalan hayatımızın geçeceği yeri…


İnşa bitmişti. Kapı ve pencereler yepyeniydi. Mis gibi ahşap kokuyordu. Duvarlar sapasağlamdı. Kırmızıya boyanmıştı, ve beyaza…
Işıklar yanıyordu artık. Çocuklar doğuyordu… İnsanlar mutluydu…
Apartmana taşınmamızdan birkaç yıl sonraydı. Bir çığlık duyuldu. Bir adam, karısına tecavüz ediyordu. Aralarındaki evlilik bağına hürmeten kimse sesini çıkartmadı.
Birkaç ay sonra…
Başka bir adam kızına tecavüz etti… Anası bile bir şey demedi…
İki ya da üç gün sonra…
Bir kadına başka bir evden biri saldırdı, kendi babası kadını öldürdü. Saldıransa, herkesin yüzüne bakabildi. Öyle ya, burası kozmopolit bir apartmandı.
Birkaç gün sonra…
Bir hırsızlık oldu…
‘galiba…’
İnsanlar birbirlerinden şüphelenir olmuştu.
Birkaç ay sonra…
Işıklar yanmıyordu… Sadece üst katların ışıkları yanıyordu…
Üst katlarda eğlence vardı, israf vardı…
Alt katlardakiler açtı.
On yıl bile geçmeden; apartmanın duvarları yıkılıyordu.

(Fazıl Say’a saygıyla)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir