Sütü kaynattı. Aslında kendisi sıcak sütü hiç sevmezdi kaymağın yapış yapışlığı yüzünden; ama karısı seviyordu. Onun için ısıtıyordu bir cezve dolusu sütü. Rahat uyuması için…
Rahat uyuyamayan bir eşiniz oldu mu? Aynı yatakta yatmayı hem deli gibi sevdiğiniz, hem de istemeseniz de nefret ettiğiniz hiç oldu mu?
Devamlı inleyen bir vücutla bir uykuyu paylaşmadıysanız onu anlayamazdınız. Sütün içine azıcık nane koydu. Rahatlatıyordu naneli süt karısını. Cezveyi, onun çok sevdiği kum saati kabartmalarıyla dolu kupaya boşalttı ve ona götürdü.
Kadın içtikten sonra yasemin aromalı ıslak mendille karısının ağzını sildi. Böylesine ihtimam görmek çok hoşuna giderdi. Şımartıldığını değil de; üzerine titrediğini hissederdi, bilirdi bunu. Zaten doğruydu, üzerine titriyordu onun. Sütün ağzındaki kokusunu sevmediğinden, bir de en çok sevdiği koku yasemin olduğundan silerdi ağzını yasemin kokulu mendille. Bir de aralarında bir seremoni olduğundan. Alıştıklarından…
Oluşturulan her alışkanlığın saçma da olsa; son derece mantıklı da olsa bir sebebi vardı ve bu, yani aralarında oluşan sebepler ağı, ona tekrar tekrar; halka halka bağlanmasını sağlıyordu.
Çocukları yoktu. Yine de yeğenlerine baktıkları için yarı ebeveyn sayılabilirlerdi. Onların da okul dertleri vardı. Ödev, kıyafetler, yasaklar, toplantılar, öğle yemeklerinde ne götürüleceği…
Bu da ona bağlanmasını gerektiriyordu. Onların bile olmayan bir çocuğun sorumluluğu…
Yetim bir çocuğun… Yetim olduğunu bilse de; yetim hissetmeyen bir çocuğun. Hissetmediğini söyleyip bunu hissetmediğini tüm ruhuyla onlara hissettiren…
Karısı da gündüzleri onun üzerine titrerdi. Tıraş suyunu hazırlardı erkenden kalkıp. Sonra kahvaltısını, her gün değişik bir şey yapardı ona. Aynı şeyi iki kez yapmama iddiasında olmazdı; ama her defasında farklı bir şey yapmak isterdi onun için.
Sanki uyuyamadığı gecelerin gereksiz özrü niyetine içten içe… Belki de sadece yüzündeki; “Acaba bu kez ne var?” sorusunu görüp devamının gelebilmesi için…
O gün, dünden kalma pizzayı mutfak masasında kaskatı bulduğunda, bir nabız atışının devamlılığı için binlerce uykusuz geceye katlanabileceğini geçirdi zihninden. Belki katlanabilirdi. Katlanmak bile denmezdi buna belki. Ne var ki bunların hiçbirinin bir önemi kalmamış, ağın bir tarafı giden teknede tekneden düşen bir kayaya takılmış, ağ parçalanmıştı. Çocuk bu kez öksüz kalmıştı. Hissetmese de ikinci defa hem de…