Meşhur salonundan adımımı atmayı sabırsızlıkla bekliyordum. Bir punduna getirip torunuyla arkadaş olmuş, kendimi onun evine davet ettirmiştim. O mütevazı görünüşlü ama efsanevi salonuna…
Helacı Dede’nin efsanevi salonu… Biraz tuhaf geldiğini biliyorum; ama adam tuvaletçilik yapıyordu bir dinlenme tesisinde. Böyle olsa da o salonun mesleğiyle hiçbir ilgisi yoktu. Evindeki salondan bahsediyorduk. Bir televizyon falan bulunmayan, normalde de çok sıradan sayılmayan bir salondu burası. Salonu destansılaştıran şey vitrinindekilerdi. Bir şamdan, yakışıklı olsa da epey yaşlı bir adamın heykeli ve bir kristal küre. Helacı Dede o heykelin bir Zeus Heykeli olduğunu söylüyordu. Sakalları yıldırımı andırıyordu, bence gayet olasıydı. Bir de suratında çapkın bir sırıtış vardı.
Zeus Heykelinin özelliği, aslında aralarında en çabuk kanıtlanabilecek şeydi. Heykelin önüne gelip cayır cayır yakan bir havada bile yıldırımı dilediğinde hava kararıveriyordu söylenene göre. Sadece yıldırım için geçerliydi bu durum. Hava durumunu değiştirmek elinden gelmiyordu Zeus’un. Bir de; sadece elde etmek için bir kızın peşinden koşuyorsan, ökse otu yerine geçebilirdi Zeus’un altında öpüşmek. Emeline hemen ulaşırdın Zeus’un genelde yaptığı gibi.
Kristal küre… Basit bir kar küresiyle karıştırılabilirdi ilk bakışta ama bu küreye bakınca, biraz da sallayınca kendinden sakladığın düşüncelerini, sadece insanın kendisinin görebileceği hale getirirdi var olsun. Bunu denemek istiyordum doğrusu. Merak ediyordum kendimden ne sakladığımı.
Ama şamdan…
Ah şamdan!
Asıl onun için uğramak istiyordum Helacı Dede’nin tertemiz salonuna. Onun için hiç sevmediğim insanların yaptıklarını yapıp rahatsız edecektim dede-torunu.
Şamdan, düşündüğümüz insanın bizim hakkımızda ne düşündüğünü görmemizi sağlıyordu bir kereliğine. Bir anlığına sadece. Şamdandan akan mum, onun düşüncesinin resmi şeklinde akıyordu hazneye.
İki kollu bir şamdandı ve iki resim akıyordu. Biri senin onun hakkındaki düşüncelerin, diğeri onunkiler…
Benim asıl öğrenmek istediğim onun benim hakkımda düşündükleriydi tabii.
Ama bilmem gereken asıl şeyin kendi şamdanımdaki resim olduğu anlaşılmıştı, çünkü orada tahmin bile etmediğim birisinin resmi vardı. Onu düşünürken başkasını mı düşünmüştüm aslında? Diğer şamdanda resim yoktu. Tamamen süblinleşmişti mum.
Küreye bakmaya, onu sallamaya ise, korkmuştum, elim varmamıştı bir türlü.