O kadar masum kokardı ki, bir demet maydanoz kadar saf, yeşil ve ferahtı kokusu. Parfüm falan da kullanmazdı. Vücut kokusu öyleydi. O kirli sepetine attığında kıyafetlerini koklamadan edemezdim. Bir erkek nasıl olur da böyle kokardı anlam veremezdim. Bu kadar şiddetsiz, erkeksi olmadan; ama kadınsı da olmadan nasıl kokabilirdi?
İyi ki bu adam benimdi!
Bir gün kazağında başka bir kokuya rastlamasaydım ölene kadar böyle düşünürdüm herhalde.
Tuhaf, muhtemelen bir kadın parfümüne ait bir koku. Gerçi erkek de kullanabilirdi ama bir erkek ona bu denli yaklaşabilir miydi?
Ertesi gün yine aynı parfümle kirlenmişti en sevdiğim kazağı. En azından onu giymeseydi… O kokuya hiç bulaşmasaydı keşke!
Ne yapıyordu bu adam? Beni aldatıyor muydu?
Sorsa mıydım? Takip mi etseydim? Ne yapsaydım?
Bu aralar da bir çocuk gibi mutluydu. Aldatmanın heyecanından ötürü müydü bu mutluluğu?
Ne olursa olsun konduramıyordum.
Belki de çocuk yapamadığım için benden bıkmıştı. Ama evlenmeden önce biliyordu bunu. Söylemiştim, boşanmayı istediği an bana söyleyebileceğini biliyordu. Evlat edinmeyi düşünüyorduk hem. Koruyucu aile olmak için başvurmuştuk bile.
Kararımı vermiştim. İşi gücü olan bir kadın olarak onu takip etmem söz konusu bile olamazdı ama pekâlâ birisini tutabilirdim.
Fotoğraflar geldiğinde o kadar şaşırmıştım ki… Bir parkın ortasında anne, baba ve bir çocuk… Anne ve baba yanlarındayken kucağındaki çocukla oynayışını görmeliydiniz. Tamam da; bunlar kimdi? Birbirlerine de benzemiyorlardı ki…
Ertesi gün de aynı saatte, aynı parkta buluşmuşlardı. Ondan sonraki gün de…
Ne ona sorabiliyor; ne de merakımı boş verebiliyordum.
Çocuklardan bahsetsem de ağzından bir şey alamıyordum. O saate bir şey ayarlasam her defasında bir işini bahane ediyordu.
Bazı günler buluşmuyorlardı; ama artık o mis kokusu, benim için şüphenin kokusu hâline gelmişti.
En çok da o koku için yas tutuyordum.