27.09.2018

Nargilesinden bir soluk aldıktan sonra adaçayından bir yudum aldı. Daha yeni bir porsiyon İnegöl Köftesini gövdeye indirdiği için toktu ve nargileden istediği kadar içebilirdi.
Arkadaşını bekliyordu. Birlikte dağa kızakla çıkacaklardı. Onu bu zevkle tanıştıracaktı.
Sıcacık bir yerden geliyordu arkadaşı. Karı bilmezdi o. Bilmezdi şefkatini ve haşinliğini. Bilmezdi önce saklayıp sonra açık edişini. Nereden bilecekti yumuşacıklığını ve sıkıya geldiğindeki aksiliğini? Nereden bilecekti, tıpkı nazenin bir kız gibi ellendiğinde küçücük bir izi bile belli edişini ve tıpkı köylü bir kadın gibi, sertleştiğindeki çetinliğini.


Nargile bitmiş, arkadaşı gelmemişti. Belki cesaret edememişti; belki de sadece üşümek istememişti. Kar üşütürdü ama içine sığındığında da sımsıcak kılardı ona sığınanı. İşte arkadaşı bunu bilmezdi. Anlayamazdı. Ona şans vermemişti çünkü. Basit bir arkadaş olarak kalmış, karı tanımak şöyle dursun, ona yaklaşamamıştı bile. Sıradan bir arkadaştı işte. Onun en önemli parçasını tanımaya bile gerek görmemiş biri…
Nargile yanmıştı. Hesabı ödeyip; kızağına atlayarak kaymaya; karda kaybolmaya koyuldu. Umutlarını yitirip tekrar bulmaya. Belki de bulmamaya…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir