Bazen ölü gibi, bir heykel gibi hareketsizleşirdi. Sanki bu dünyadaki, hayır; bu evrendeki her şeyi izlerdi o zamanlar. Kendisi dahil her şeyi… Kendisini dahi izliyorsa, o zamanlar kim oluyor, nereye, nasıl gidiyordu? İşte en çok merak ettiği şey de buydu.
Bu zamanlar bir şeyin nedeni ya da sonucu olmaktan ziyade, rastgeleydi sanki. Ya da çok daha başka bir sebebi vardı bunun, öncesinde yahut sonrasında olan olaylar dışında.
Mesela, annesini ya da eşini öpüp “İyi geceler,” dedikten hemen sonra da olabiliyordu, bir kavgadan sonra da.
Ya da bir kuyrukta beklerken veya birisine bir sorununu anlattıktan sonra da.
Sadece, eğer bu olay olduğunda yapmakta olduğu bir şeyin ortasındaysa, vücudunda bir şey tüm kontrolü ele alıp; kimseye bir şey sezdirmemesini sağlıyordu sağ olsun.
Eh…
Bazen böyledir tüm hikaye.
Bir soru ve verilememiş bir cevap vardır. Ya da yoktur, olmayacaktır…