Bir tuhafiye dükkanım vardı; ama öyle bildik tuhafiyelerde olduğu gibi kumaş, düğme falan satmazdım. Bana tuhaf gelen her şeyi elde edip dükkanımda bulundurur, isteyen olursa da o an aklımdan geçen bir fiyat söylerdim. Eğer anlaşırsak satardım. Anlaşırsak…
Bu dükkanı sadece iş olsun diye açık tutardım. Sevdiğim bir işi yapmanın saadeti için. Yaşamak için para kazanmaya gerek olmayacak kadar paralıydım ben. Özgürlük bana zimmetliydi sanki, öyle hissederdim.
Oysa bir gün dükkanıma gelen bir adam tarafından hayatımın değiştirileceğini bilmiyordum. Hayatımın değiştirilmesinde hiçbir söz hakkımın olmayacağını, özgürlüğümün arkasından öylece bakacağımı…
Zayıf bir adamdı. Dükkanıma bir kadın çorabı almaya gelmişti. Eh, birçok insan gibi o da bildik tuhafiyelerden sanmıştı burayı.
Bir kadın çorabı vardı ama. Tek bacaklı… Bir şekilde bulduğum defolu bir ürün.
Onu gösterip normal çorapların en az üç katı bir fiyat istediğimde, adamın kabul etmesini beklememiştim.
Banka mı soyacaktı acaba? Ne yapacaktı bu çorapla?
Bana da çok benziyordu.
Bir şekilde çorabın izi sürülse, bana kadar gelse polisler…
Gülüp geçtim, parayı alıp çorabı verdim.
Adam dükkandan çıktığında da sessizce dua etmekle yetindim, kuruntularımın gerçeğe dönüşmemesi için..
İşe yaramadı.
…