Bir hayvanat bahçesine gitmiştik. Yeğenimi götürmüştüm. On yaşındaydı ve çok iyi gözlem yapan, dışa dönük ve cesur bir çocuktu. Sorgulayabiliyordu. “Neden” sorusunu öylesine sormuyordu. O yaşta öğrenmişti felsefi düşünmeyi. Hayvanat bahçesinde, bitişik kafeslerde bir aslan ve bir koç durmaktaydı. Bu çok şaşırtıcı gelmemişti bana. Yeğenim, duraklayıp bana önlerindekileri göstermeseydi durumu fark bile edemeyecektim hatta. Koçun önüne kanlı bir et koymuşlardı yemesi için. Aslanın önüne de bir sürü tahıl ve ot… Yeğenim cılız ve kıvrak bir çocuktu ve kafesler arasından geçip yiyecekleri değiştirmek istediğini, bunu yapabileceğini söyledi. Kör bir gençten bastonunu ödünç aldı ve gerçekten de tastamam tasarladığı gibi yaptı ve …