02.01.2019

Orta halli biriydi. Astragan bir kürkünün olmasını çok isteyen, eğitimli olan, hümanist olduğunu söyleyen; ama astraganın annesinden doğmamış kuzunun derisinden anasının karnı yarılıp alınarak yapıldığını da gayet iyi bilen biri…
Hem de bunun bir çelişki olduğunu aklına bile getirmeyen…
Bunu tartıştığınızda, eğer tartışırsanız, aslında kuzunun anayı yormadan; canını acıtmadan alındığını söylemeye bile kendisini hazırlayan bir garabet…
Orta halli olmasını bile sorun eden bir hasetlik kumkumasıydı. Operalara gidip o seslerden nefret etmesine rağmen o bayıldığı astraganlara gözleri sulana sulana bakan, mis gibi, kaliteli parfümleri burun kanatlarını titrete titrete koklayan bir zavallı…
Çalıştığımız yerde gittiği etkinliklerden bahsettiği bir gün, ona göstermeye karar verdim. Yine bir kadından bahsediyordu ve o hiç bahsetmese de kadının bir astragan giydiğini çok iyi biliyordum. Onun o neredeyse sapsarı, soğuk bir ateşle yanan, handiyse güneşi renginden utandıran gözleri astragandan başkasını görmezdi ki…
İşte o gün planımı yapmıştım. Arabamla gittiğim bir mandra vardı. Mandranın sahibinden hamile bir koyun satın aldım gizlice.
Sonra, zamanı gelince, iş çıkışında, kafasına bir yumruk… Arabama attığım gibi koyunu gizlediğim yere, bir barakaya götürdüm onu.
Zamanı gelmişti, kuzu doğacaktı neredeyse…
Ayılttım. Yüzüne vurduğum tokatlarla ayılttım onu. Ellerim hafifçecik, kaşınırcasına acımıştı tokatın şiddetinden; ama ayılmıştı ve ben memnundum bu hafifçecik acıdan.
Ardından onu bağladım ve her aşamasını seyrettirdim. Koyunu uyuşturmamıştım. Bilerek…
Kuzuyu aldım, derisini yüzdüm ve üzerine attım. İşte, istediği olmuştu. Sonra, hırsım hala geçmemişti, kuzunun etini barakanın mutfağında azıcık pişirdim ve ona zorla yedirdim.
Üzerinde astragan kürkü, elinde çatal bıçak, çok asil görünüyordu doğrusu.
Ya ben?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir