Dünyada o kadar az insan kalmıştı ki, klonlama teknolojisi kullanılarak insanlar çoğaltılmaya başlanmıştı. Zaten yaşayan insanlar çoğaltılmasın diye mezarlardakilerin DNA’ları alınıp klonlanır olmuştu. Bu durum da başka bir çatışmayı doğurmuştu. Klonlar ve asıllar arasındaki üstünlük çatışmasını…
Bilim insanları, kimin asıl kimin klon olduğunu gizlemekte epey iyi olduklarından, klonları anlamak için türlü spekülasyonlar üretilmeye başlanmıştı. Bu spekülasyonlardan en çok tutulanı kulak memelerinin büyüklüğünün iki kulakta aynı olmadığı taktirde, kişinin klon olduğu spekülasyonuydu.
Eskiden olan yüzyıl savaşları, yerini kulak memesi savaşlarına bırakmıştı ve bu savaş tam doksan yıl sürmüştü. Ta ki, ölmüş olan bir bilim insanının günlüğü meraklı ve tarafsız bir antikacının eline geçene kadar.
Günlükte şu cümleler yazılıydı:
‘Tıpkı asırlar önceki gibi şu ilkel yaratıklar! Bir maymunun bile yapamayacağını yapıp; boyunlarında düşmanlarının kulak memeleri asılı olduğu halde boy gösteriyorlar! Ah, oysa bilmiyorlar ki klon ya da doğal yoldan oldukları saçma bir kulak memesi simetrisiyle açıklanacak bir şey değil. Düşünmüyorlar… Bunun bir önemi olmadığını anlamıyorlar.’
Bu günlüğün bu bölümü, bir bildiri gibi elden ele dağıtıldı ve bu kez, kulak memeleri simetrik olanlar ve olmayanlar birleşip bilim insanlarına saldırmaya başladı.
Mühim olan saldırmaktı, savaştı.