Her gün, elinde küçücük bir kavanoz taşırdı. Koyu camlı, orta boy bir kavanoz. İçinde ne olduğunu hep merak ederdik. Odaya geldiğinde özenle masaya koyar, sonra da montunu asardı askılığa. Dört kişi çalışırdık. Çağrı operatörüydük. İşimiz inanılmaz yoğun olurdu.
O hepimizden çok çalışır, hiç yakınmazdı bizim tersimize.
Zaten pek az konuşurdu. Onunla ilgili en çok merak edilen şey, kavanozun içinde ne olduğu idi. Bunun üzerine iddialara bile girilmişti. Ne var ki, kimse ne sormaya ne de gizli gizli kavanozu açmaya cesaret etmişti.
Bir gün kendimi tutamayıp sordum. Başını kaldırdı ve yüzüme, söyleyeceği sırra değip değmeyeceğini tartarcasına baktı ve kavanozu açtı.
‘Bu kavanozu içimdeki boşluğu hapsetmek için taşıyorum ben. Ne zaman içimde bir boşluk olsa, kavanozu açıp içine koyarım ve o zaman her şey düzelir,’ dedi.
Kavanozun içinde küçük küçük katlanmış kağıt parçaları vardı. Kim bilir içlerinde neler yazılı olan…