Cebinden sigara tablasını çıkarttı. Plastik çakmak tablanın içinde incecik bir kayışa tutturulmuş duruyordu. Onu da bir sigarayla birlikte tabakadan çekti. Bu sigaraları akşamdan kendi elleriyle sarardı. Tütünü kendi toplar kuruturdu. Topraksız tarımla hem tütün hem de kenevir yetiştirir, sigarasını bu karışımdan ve başka şeyleri de katarak yapardı. Mesela birkaç adaçayı yaprağını toz hâline getirmişti. Birkaç karanfil, bir tutam toz tarçın…
Bir düğünde şarkı söyleyecekti. Hayatında ilk defa… Arkadaşının düğünü olsa da düğün gibi bir yerde şarkı söylemek onun yapacağı bir şeye hiç benzemese de yine de yapacaktı. Çok iyi anlaştıkları da söylenemezdi üstelik. Damadı tanımıyordu. Umurunda olduğundan değil…
Yanında orkestrası yoktu. Sadece gitar ve kendisi. Düğün orkestrasından yararlanmayı düşünmüyordu bile.
On dakika sonra sahneye çıkacaktı. Her şey hazırdı. Sigarası da bitmişti. Anons edildi, sahneye çıktı, alkış aldı ve başladı.
Ama bir tek şarkısının bir tek sözünü bile anımsamıyordu. Her şarkısının her kelimesini kendi yazıyorken bu tuhaf değil miydi?
Gitarıyla ritim çaldı ve uydurmaya başladı.
Sevgi hakkında, aşk hakkında, dostluk hakkında söyledi.
Ritim, parmaklarında çağıldayan notalara dönüştü. Bitirdiğinde insanlar dans etmekteydi.
Gelini, damadı ve diğerlerini saran mavi bir ağ görüyordu. Sebep sigara değildi, biliyordu. Bir tür özenmeydi bunların sebebi. Onlara fazlasıyla özeniyordu. Kendisini kendi şarkılarına kıstırdığını fark etmişti o an çünkü. Tam o an…
Ve bundan sonra hep bu şekilde şarkı söyleyecekti. Böyle ana bırakacaktı kendisini.
Tek başına, gitarıyla çıkacaktı sahneye. Kendisini kendi sözcükleriyle bile kıstırmayacaktı.
Bu kararı bir düğünde vermesi tuhaf değil miydi?