Bir yaz günüydü. Akşam serinliği çökmüştü. Sıcaktan bıkmış bedenlerimiz için harika bir teselliydi. Plajda tek tük insan kalmıştı. Ailemden sadece ben vardım. Diğerleri pansiyona gitmişti. Ağabeyim, kardeşim, annem ve babam….. İki oda tutmuştuk. Ben de yüzmekten kendimi bir türlü alamadığımdan hala denizdeydim. Plajda toplasan on beş dakika falan kalmıştım. Saat sekiz gibi denize girdiğimiz hesaba katılırsa epeydir denizde olduğum söylenebilirdi.
Denizdeyken düşüncelerimi toparlamayı her zaman becermiştim. Hayatıma ilişkin verdiğim kararları hep bu dakikalara borçluydum. Bu kararlardan hiç pişman olmamıştım. Denizin hayatımda çok büyük bir önemi vardı. Yine düşüncelere dalmış yüzerken; çok çok fazla açıldığımı, akıntının da buna yardım ettiğini fark etmiştim. Geri dönmekten başka yapacak bir şey yoktu. Su geçirmeyen saatime bakıp güneşe göre kıyıya doğru gitmeye başladım. Ama sanki çok farklı bir denizin ortasındaydım. Ne kıyı görünüyordu; ne de deniz aynı denizdi. Dalgası bile farklıydı. Bu denizi iyi tanıdığım için farkı ayırt edebiliyordum.
Her şeye rağmen yüzmeye devam ediyordum ama sabahın ilk saatlerinden beri yüzen vücudum yavaş yavaş yorulmaya başlamıştı. Üstüne üstlük panik yapmaya da başlamıştım ister istemez.
Birden bir balık gördüm. Görür görmez de hop… midesindeydim. Bu nasıl bir hızdı, anlayamamıştım; ama balığın midesinde kaymaktaydım işte.
Balık, çok büyük ihtimalle kıyıdan uzaklaştıracaktı beni. Yani karnından kurtulsam bile denizden kurtulmayı başaramayacaktım.
Gerçi bunları düşünmemeliydim. Belki de tam tersi olurdu; ya da şans bana yardım eder ve suya batmayan bir cisim bulup ona tutunarak yüzebilirdim.
Her şeyden önce bu hayvanın karnından çıkmam gerekiyordu. Yoksa bunlar önemini yitirecekti. Ölüp gidecektim burada. En azından biraz dinlenip kafamı toparlayabilirdim. Yorgunluktan uykum gelmişti yüzerken.
Balığın yuttuğu küçük balıkları yemeye başlamıştım. Karnım acıkmıştı çünkü. Midesi berbat kokmasına rağmen açlık her şeye kadirdi. Öğüre öğüre de olsa epeyce balık yemiştim. Şimdi sıra kurtulmanın yolunu bulmaktaydı.
Düşünürken uyuyakalmıştım. Belki geçen her zaman beni kıyıdan uzaklaştırıyordu ama yorgunken hiçbir şey yapamayacağımı da iyi biliyordum.
Bir sürü şey denedim. Bağırsaklarından çıkmayı, ağzından çıkmak için bir fırsat kollamayı, ki ağzına tırmanmak saatlerimi almıştı, balık kılçıklarıyla midesini delmeyi…
Başaramamıştım. Üstelik mide asidi beni yavaş yavaş eritmeye başlamıştı. Şimdilik fark edilebilir bir şey yoktu ama hissediyordum… İçime işliyordu! Beni eritiyor, ümidimi kırıyor, mayomun rengini solduruyor, derimi buruşturuyor, tüylerimi döküyordu bir daha çıkmamacasına.
Buradan çıktığımda kemoterapiden çıkmışa benzeyecektim muhtemelen. Tabii çıkabilirsem…