Mutsuz bir adamdım ben. Gerçeklik serumuna benzeyen bir şey icat etmiştim. Bunu içen insanlar en kötü düşüncelerini, saklama gereğini duyduğu hislerini ilan ediyorlardı. Bunu insanlara içiriyor ve bekliyordum. İğrenç sırlarını dinliyordum sonra. Bereket herhangi bir eylem yapmıyor, sadece konuşuyordu çoğu. Birkaçı denemişti gerçi akıllarındakini eyleme geçirmeyi… Zaten kırk-kırk beş dakika sonra etkisi geçiyor, hiçbir şey hatırlamıyorlardı.
Bir gün bir kızla tanıştım. Yirmi üç yaşındaydı. O kadar umutsuz ve o kadar iyi bir insandı ki, önce hakkında hayal kırıklığına uğramaktan, onu sevmekten vazgeçmekten korktuğumdan o içkiyi içirmeye cesaret edemedim. O kadar iyi bir insandı ki, eğer o da kötü çıkarsa dünyaya olan tüm iyi niyetim, umudum sönüp giderdi. Biliyordum bunu.
Gerçi o da bana güvenmiyordu. O kadar bıkmıştı ki insanlardan, insanlıktan… Güvenmek sözcüğü çok uzak geliyordu ona. Yine de her şekilde doğruyu uygulamaktan geri durmuyordu. Onun için iyi bir insandı zaten.
Sonunda, korkunun ecele faydası yok, diyerek içkiyi içirdim. Tek şey, koyu bir ümitsizlikti. Söyledikleri sadece ümitsizliğe dairdi. Ve kendisini öldürmeye… Yaşamın anlamsızlığına… Kendisini öldürmeyi düşündükten sonra bile vazgeçiyordu. O kadar bilinçli bir insandı. Bilincinin en dışına kadar öyleydi demek ki. Bilinçli… İyi…
Sonunda bulmuştum! İyi birisini bulmuştum! Hem de karşı cinsti. Evlenebilirdik, çocuklarımız olabilirdi.
İçkiden ona da bahsettiğimde, benim de denememi istedi. Dediklerimi kaydedecekti.
Kaydı dinlediğimde, kendimden nefret etmiştim. İnsanların kötülükleri bana yansımıştı resmen. Bütün insanlardan daha kötüydüm. Söylenen tüm kötü düşünceleri içime çekmiştim sanki. Söylediklerim inanılıp hazmedilir gibi değildi!
Kız, hiçbir şey demeden arkasını dönüp gitti.
Sahi, ben neden daha önce denememiştim bu içkiyi kendimde?